Anevrizma Hakkında Bilinmesi Gerekenler

Ocak 31, 2018 1 Comments

Anevrizma Hakkında Bilinmesi Gerekenler - https://www.sagliklimiyim.com/anevrizma-hakkinda-bilinmesi-gerekenler/
https://www.sagliklimiyim.com/wp-content/uploads/2018/02/Anevrizma-HakkC4B1nda-Bilinmesi-Gerekenler.jpg




Toplumda beyin kanaması olarak da bilinen anevrizma hakkında bilinmesi gerekenler anevrizma problemi birçok farklı etkenlere bağlı olarak meydana gelebilen ciddi bir sağlık sorunudur. Etkisini göstermesinden itibaren mutlak olarak tıbbi tedavi altına alınması gereken anevrizma problemi, geç müdahale sonucunda ölümle dahi sonuçlanabilmektedir. Bazı belirtiler şeklinde ortaya çıkan anevrizma problemi erken müdahale ile birlikte başarılı tedavi sonrasında ortadan kaldırılabilmektedir.


Anevrizma Nedir?


Doğrudan beyin içerisinde yer alan atardamar duvarının zayıflamasına bağlı olarak meydana gelen anevrizma hakkında bilinmesi gerekenler anevrizma probleminde bu olumsuz duruma bağlı olarak balonlaşma durumu oluşabilmesi söz konusu olmaktadır. Daha çok doğrudan beyin damarlarının çatallanma kısmında meydana gelen anevrizma problemi ciddi bir beyin rahatsızlığı olup, henüz ilk belirtileri fark edilmesi durumunda hemen beyin hastalıkları servisine başvurulmasını gerektirmektedir.


Anevrizma Nedenleri Nelerdir?


Birçok farklı türden etkenlere bağlı olarak da meydana gelebilen anevrizma hakkında bilinmesi gerekenler anevrizma problemi dış etkenler sonucunda oluşabildiği gibi, doğrudan beyin içerisine olumsuz etki yapabilen iç etkenlere bağlı olarak da meydana gelebilmektedir. Anevrizma problemine neden olan etkenler ise şunlardır;


  • Hiper tansiyon ve diyabet gibi ciddi kronik sağlık problemleri

  • Yoğun sigara ve alkol kullanımı

  • Doğrudan doğumdan gelebilen genetik yatkınlık durumu

  • Damar sertliği problemi

  • Bazı enfeksiyon türleri

  • Doğrudan dış kazalara maruz kalınması

Anevrizma Belirtileri Nelerdir?


Anevrizma probleminde görülen anevrizma hakkında bilinmesi gerekenler belirtiler ise şunlardır;


  • Başın herhangi bir kısmında meydana gelen baş ağrısı problemi

  • Bulantı ve kusma meydana gelmesi

  • Ense bölgesinde sertlik oluşması

  • Bulanık veya çift görme gibi görme bozuklukları oluşması

  • Işığa karşı hassasiyet oluşması gibi birçok belirtiler anevrizma problemi belirtileridir.

Anevrizma Nasıl Tedavi Edilmektedir?



Meydana geldiği faktörler de göz önünde bulundurularak birçok farklı türden tedavi seçenekleri ile tedavi edilebilen anevrizma hakkında bilinmesi gerekenler anevrizma problemi tedavi sonrasında hasta bir müddet hastanede kaldıktan sonrasında, yeniden evine taburcu edilmektedir. Anevrizma probleminde başvurulan tedavi uygulamaları ise şunlardır;


1- Cerrahi Niteliği Bulunmayan Tedavi Yöntemi


Yalnızca takip edilen bu tedavi uygulaması genellikle henüz yeni etkisini gösteren anevrizma problemi tedavisinde uygulanmaktadır. İlgili doktor tarafından gerçekleştirilen bu tedavi uygulamasında hasta hastane ortamında anlık olarak gözetim altında bulundurulmaktadır.


2- Cerrahi Müdahale Tedavisi İle Anevrizmanın Kapatılması Tedavi Yöntemi


Meydana gelen anevrizmanın kliplenmesi yani tamamen kapatılması amacıyla uygulanan bu tedavi uygulaması sayesinde, oluşan anevrizmanın kısa süreçler içerisinde kapatılması sağlanmaktadır.


3- Doğrudan Damar İçi Tedavi Sayesinde Stendleme Tedavi Yöntemi


Bu tedavi uygulaması sayesinde beyin içerisinde yer alan anevrizmanın oluştuğu ilgili damar üzerinden stendleme tedavi uygulaması gerçekleştirilmekte ve bu sayede anevrizma problemi ortadan kaldırılmaktadır.


Ciddi bir beyin rahatsızlığı olması sebebiyle evde herhangi bir doğal tedavisi bulunmayan anevrizma hakkında bilinmesi gerekenler anevrizma rahatsızlığı tedavisinde risklerin de bulunabildiğini belirtmekte fayda görmekteyiz. Ancak geliştirilen son sistem tedavi cihazları sayesinde anevrizma problemi tedavisinde başarı oranları oldukça yüksek olmaktadır.





#1CerrahiNiteliğiBulunmayanTedaviYöntemi, #2CerrahiMüdahaleTedavisiİleAnevrizmanınKapatılmasıTedaviYöntemi, #3DoğrudanDamarİçiTedaviSayesindeStendlemeTedaviYöntemi, #AnevrizmaBelirtileriNelerdir, #AnevrizmaHakkındaBilinmesi, #AnevrizmaHakkındaBilinmesiGerekenler, #AnevrizmaNasılTedaviEdilmektedir, #AnevrizmaNedenleriNelerdir, #AnevrizmaNedir, #Gerekenler, #SağlıkBilgileri
https://goo.gl/NUCD5G
Sagliklimiyim.Com

1 yorum:

Bebek Beslenme Düzeni Nasıl Olmalı

Ocak 31, 2018 0 Comments

Bebek Beslenme Düzeni Nasıl Olmalı - https://www.sagliklimiyim.com/bebek-beslenme-duzeni-nasil-olmali/
https://www.sagliklimiyim.com/wp-content/uploads/2018/02/Bebek-Beslenme-DC3BCzeni-NasC4B1l-OlmalC4B1.jpg




Gelişim çağındaki çocukların beslenme şekilleri, gerek fiziksel gerekse zihinsel gelişimleri açısından oldukça önemlidir. Bu nedenle; doğumdan başlayarak gelişim sürecinin tamamlandığı yaş grubuna kadar olan süre zarfında, mutlaka dengeli ve düzenli bir beslenme programı oluşturmalı, besin değeri yüksek gıdalara ağırlık verilmelidir. Peki hangi yaş grubunda nasıl bir beslenme programı oluşturulmalıdır? Sadece anne sütü ile beslenilen 6 aya kadar olan bebeklerin tüm enerji ve besin öğeleri gereksinimleri, anne sütü tarafından karşılanır.


Bebek ek besinlere ne zaman başlar


Bebek 6.ayına geldiğinde, bazı ek besinler takviye olarak verilmeye başlanmalıdır. Bu sürede, anne sütü alımına devam ederken, bir yandan da günlük mayalanmış yoğurt, taze sıkılmış meyve suları, taze sıkılmış havuç suyu ve meyve püreleri gibi ek besin takviyelerine başlanmalıdır. Onun yanı sıra 6.aydan sonra bebeklere sebze çorbası ve pekmez gibi besinleri de yavaş yavaş vermeye başlayabilirsiniz. 6.ayda bebek yumuşak ezme kıvamındaki ve sıvı besinleri tüketebilir. Bebek 7.aya geldiğinde bebeğin pütürlü, ezme kıvamındaki besinleri tüketmeye başlaması önerilmektedir. Bu dönemde bebekte çiğneme hareketleri başlamış olur. Bu dönemde günlük öğün sayısı 2-3 kez olmalıdır.



Aylara göre bebek beslenmesi


8-12 aylık bebeklerde, annenin sütü geliyorsa, bebek anne sütü alımına devam etmelidir. Anne sütüne ek olarak, bu dönemde bebekler; yoğurt, meyve suyu ve sebze pürelerine ek olarak, kırmızı et, tavuk eti ve balık, kıymalı ve sebzeli ezilmiş ev yemekleri ve katı pişmiş yumurta gibi besinlerin alımına başlayabilir. Ayrıca bu dönemdeki bebekler, tahıl ve kuru baklagil gıdalarının alımına da başlayabilir.  Bu dönemde günlük öğün sayısı 3-4 kez olmalıdır. Eğer her öğünde alınan enerji miktarı düşükse, bebeğin günlük öğün sayısı arttırılabilir.


Bebeklerde beslenme düzeni


6 aylık olan bebeklerin beslenmeleri, anne sütüne ek olarak çeşitli ek gıdalarla desteklenmelidir. Bebek büyüdükçe, aldığı ek besin çeşitleri ve miktarları da arttırılabilir. Ancak bu dönemde, alınan her yeni gıdaya tek tek başlanmalıdır ve çok az miktarda verilmelidir. Bebeği yeni bir gıda besini ile tanıştırırken, ilk kez 1 tatlı kaşığı ile verilmesi önerilmektedir. Ayrıca ilk kez verilecek besinler, bebek açken verilmelidir. Bebeğin tüketmesi için hazırlanan sebze ve çeşitli gıda besinleri, mutlaka iki saat içinde tüketilmelidir. Besin hazırlanmadan ve bebek beslenmeden önce eller mutlaka temizlenmelidir.





#6AylıkOlanBebekle, #812AylıkBebekler, #AnneSütü, #AnneVeÇocuk, #AylaraGöreBebekBeslenmesi, #BebekEkBesineBaşlama, #BebekEkBesineGeçiş, #BebeklerdeBeslenmeDüzeni, #BebeklerinBeslenmeDüzeni, #BeslenmeProgramı, #EkBesinNeZamanVerilir, #EkBesinler
https://goo.gl/brChtu
Sagliklimiyim.Com

0 yorum:

Nezle Daha Kısa Sürüyor Grip Ateşi Yükseltiyor

Ocak 31, 2018 0 Comments

Nezle Daha Kısa Sürüyor Grip Ateşi Yükseltiyor - https://www.sagliklimiyim.com/nezle-daha-kisa-suruyor-grip-atesi-yukseltiyor/
https://www.sagliklimiyim.com/wp-content/uploads/2018/02/th-6.jpg

Sıcak ve kuru yaz ayları ile soğuk-nemli kış mevsimi arasındaki geçiş döneminde enfeksiyon hastalıklarının görülme sıklığı artıyor. Bağışıklık sisteminin ani ısı değişikliklerine hemen uyum sağlayamaması, özellikle üst solunum yollarını olumsuz etkiliyor. Bunun yanı sıra okulların açılması, toplu kullanım alanlarında ve kapalı mekanlarda daha uzun vakit geçirilmesi gibi faktörler de hastalıkların hızla yayılmasına yol açıyor. Memorial Ankara Hastanesi Kulak Burun Boğaz Bölümü’nden Op. Dr. Ozan Gökdoğan, üst solunum yolu enfeksiyonları ve korunma yöntemleri hakkında bilgi verdi.


Bu mevsimde en sık görülen üst solunum yolu enfeksiyonlarından olan nezle ile grip genellikle birbiri ile karıştırılmaktadır. Nezle boğaz ağrısı, burun akıntısı, öksürük, yüz ve alın bölgesinde dolgunluk hissi gibi belirtilerle ortaya çıkmaktadır. Erişkinlerde sıklıkla ateşle birlikte seyretmez. Genellikle boğaz ağrısı ile başlayan hastalığın 4-5’inci gününde burun akıntısı, burun tıkanıklığı, yüzde dolgunluk hissi ve öksürük de görülmektedir. Zorlu geçen bir haftanın ardından şikayetler azalır ve hastalığın güç olan dönemi geçer. Öksürük, nezleden sonra birkaç hafta daha devam edebilir.


Nezleden farklı olarak grip, daha ağır bir tabloyu oluşturmaktadır. Gripte 38 derece üzeri ateş olmakta ve birkaç gün devam etmektedir. Bunun yanı sıra şiddetli halsizlik, kas ağrıları ve baş ağrısı görülmektedir. Daha az sıklıkla kuru öksürük, boğaz ağrısı ve burun şikayetleri de bulunabilir. Hastaların şikayetleri ortalama 10-14 gün sürmektedir.


Yeterli sıvı alımı ve dinlenmek önemli


Üst solunum yolu enfeksiyonlarının tedavisi, altta yatan hastalığa göre değişmektedir. Bu hastalıkların süresini kısaltan herhangi bir ilaç ve bitkisel tedavi bulunmamaktadır. Tedavinin amacı bağışıklık sistemi, enfeksiyonu temizleyene kadar şikayetleri rahatlatmaktır. Ateş ve ağrılar için ağrı kesiciler kullanılabilir. Vücudun susuz kalmasını engellemek için bol sıvı alınmalıdır. Dinlenme vücudun kendini toparlamasına yardım eder.


Komşunuza iyi gelen antibiyotik sizin durumunuzu kötüleştirebilir


Sağlıklı bireylerde antibiyotikler sıklıkla önerilmez. Antibiyotik kullanmadan önce kişinin bağışıklık sisteminin enfeksiyonu temizlemesi beklenmelidir. Antibiyotiklerin virüsler üzerine herhangi bir etkisi yoktur. Ancak viral enfeksiyon üzerine bakteriyel enfeksiyon eklenmesi durumunda antibiyotik kullanılması önerilir. Ateş, nefes almada sıkıntı veya baş ağrısı daha da kötü hale gelirse, burun akıntısı siyah, yeşil renk alırsa, balgamda kan görülüre, bilinç bulanıklığı ortaya çıkarsa, öksürük 3-4 haftadan uzun sürerse ve tekrarlayan ataklar varsa bakteriyel süper enfeksiyondan şüphe edilebilir. Bu durumda antibiyotik tedavisi gerekebilir.


Grip aşısı için ideal zaman Ekim ayı


Grip aşıları o senenin grip aşıları çıkar çıkmaz ideal olarak da Ekim ayında yapılmalıdır. Bununla birlikte grip virüslerinin havada dolaştığı sezon boyunca aşılamaya devam edilmelidir. Her yılın grip aşısı o sene görülebilecek grip virüsü çeşitlerini içermektedir. Grip aşıları uygulamadan ortalama 2 hafta sonra antikor oluşmasına neden olmaktadır. Bu antikorlar aşı içindeki virüslerle enfekte olmaya karşı koruma sağlamaktadır. Grip aşılarının belirgin bir yan etkisi yoktur. Aşılamada kullanılan virüsler zayıflatılmış virüs olduğundan, aşı gribe neden olmamaktadır. Düşük derecede ateş, kızarıklık ve ağrı görülebilen yan etkilerdendir. Toplumun aşıdan çekinmesinin nedeni ise, bu aşının koruyucu etkileri ve yan etkilerinin, yarar ve zarar oranlarının yeterince bilinmemesidir.


Kronik hastalığı olanların ve hamilelerin grip aşısı yaptırmaları çok önemli


Grip aşısı yaşı 6 ay ve üzeri olan herkese önerilmektedir. Bununla birlikte astım, diyabet ve kronik akciğer hastalığı olanlar, hamile kadınlar, 5 yaş altı ve 65 yaş üstü gruplar gibi grip oldukları zaman ciddi komplikasyon gelişme riski yüksek olan kişilerin grip aşısı yaptırmaları oldukça önemlidir. Aşı özellikle 6 aylıktan küçük çocuklara önerilmemektedir.  Grip aşısına karşı alerjisi olanların da aşı yaptırmaları tavsiye edilmez. Herhangi bir aktif hastalığı olan veya ciddi ateşi olanlar kişiler aşı yaptırmadan önce iyileşmeyi beklemelidir. Daha önce aşılama sonrası herhangi bir yan etki görenler ise aşı yapılmadan önce hekime danışılmalıdır.


Bağışıklık sistemini güçlendirmenin yolu dengeli beslenmeden geçiyor


Sonbahar aylarında üst solunum yolu enfeksiyonlarından korunmak için öncelikle iyi bir vücut bağışıklığının sağlanması gerekir. Dengeli ve düzenli bir beslenme programının bağışıklık sistemi üzerinde belirgin bir etkisi vardır. Bazı araştırmalar, vitamin ve mineral desteğinin hastalıklı gün sayısını ve antibiyotik kullanımını azalttığı ortaya koymaktadır. Bunlar içinde özellikle çinko ve selenyum üzerinde en çok durulan besinlerdir. C vitamini de üst solunum yolu enfeksiyonlarından hem korunmada hem de tedavide sık kullanılan bir vitamindir. Ayrıca E vitamini ve ekinezyanın da hastalığı karşı koruyucu etkisi bulunmaktadır. Üst solunum yolu enfeksiyonlarından korunmak için dengeli beslenmenin yanı sıra düzenli egzersiz yapılmalı, yeterli dinlenilmeli, stres azaltılmalı ve sigaradan kaçınılmalıdır. Ayrıca kişisel ve çevresel hijyen de özen gösterilmelidir. Aksırık, öksürük veya burun temizleme sonrası eller mutlaka yıkanmalıdır. Üst solunum yolu enfeksiyonu gelişme durumunda maske kullanılmalıdır. Özellikle üst solunum yolu enfeksiyon salgını olan dönemlerde iyi havalanmayan kalabalık yerlerden uzak durulmalıdır.



#NezleDahaKısaSürüyorGripAteşiYükseltiyor
https://goo.gl/DgDAVz
Sagliklimiyim.Com

0 yorum:

Kafa Tabanı Hastalıklarının Tedavisi

Ocak 31, 2018 0 Comments

Kafa Tabanı Hastalıklarının Tedavisi - https://www.sagliklimiyim.com/kafa-tabani-hastaliklarinin-tedavisi/
https://www.sagliklimiyim.com/wp-content/uploads/2018/02/th-5.jpg

Kafa tabanı, beyin dokusuna ve kafa içine destek oluşturur. İçeriğinde hayati yapıların bulunması nedeniyle birçok değişik hastalık kafa tabanından kaynaklanabilir veya bu önemli anatomik bölgeye uzanım gösterebilir. Kafa tabanı hastalıklarının tedavisi cerrahi, radyoterapi, kemoterapi veya bu tedavilerinin kombinasyonu şeklinde yapılabilir. Memorial Şişli Hastanesi Beyin, Omurilik ve Sinir Cerrahisi Bölümü Uzmanları, kafa tabanı hastalıkları ve tedavi yöntemleri hakkında bilgi verdi.


Multidisipliner Çalışma Gerektirir


Kafa tabanı hastalıklarının tedavisinde bilimsel ve teknik anlamda birden fazla bölümün bir arada çalışması gerekmektedir. Beyin cerrahı dışında her biri kendi dalında deneyimli;


  • Kulak-Burun-Boğaz doktoru

  • Nöroanestezist

  • Nörolog

  • Nöroradyolog

  • Radyasyon onkolog ekipte bulunmaktadır.

Kafa tabanı önemli damar ve sinir yapılara yakın olması nedeni ile cerrahi olarak tedavi edilmesi tecrübe gerektirir. İleri düzey teknolojinin avantajları ile kafa tabanı hastalıkları günümüzde başarılı olarak tedavi edilmektedir.


Tedavi Edilen Hastalıklar


  • Kafa tabanı meningiomları: Genellikle iyi huylu davranan en sık görülen beyin tümörleridir.

  • Akustik Nörinömlar: İşitme ve denge sinirlerinde ortaya çıkan genellikle iyi huylu tümörlerdir.

  • Schwannomlar Soliter: İyi huylu, yavaş büyüyen tümörlerdir. En sık 30-60 yas arası görülen bu tümörler bazen çok büyük kütlelerin oluşmasına ve sinirlerin kemikleri sıkıştırmasına sebep olur.

  • Hipofiz tümörleri

  • Kordoma : Genizin arka kısmında görülen tümörlerdir. Bu tümör cinsinin çok az kısmı kötü huyludur.

  • Fibröz Displaziler: Normal kemiğin yerini alan anormal dokunun yavaş ancak ilerleyici büyümesi ile oluşan bir hastalıktır

  • Orbita tümörleri: Gözün içinde bulunduğu kemik boşluğa orbita (göz çukuru) denir. Burada bulunan yapıların normalden farklı şekilde büyümesi veya göz çukuru orbitaya vücuttaki farklı bir tümörün yayılması sonucu orbita tümörleri ortaya çıkar.

  • Temporal kemik tümörleri: Kulağın içinde yerleştiği kemikten( temporal kemik) kaynaklanan tümörlerdir. İlk çıkış yeri dış kulak kanalının derisidir. Orta kulağı ve iç kulağı tahrip edebilir. Vücudun farklı yerlerine de sıçrayabilir.

  • Trigeminal nevralji/ Hemifasiyal spazm: Trigeminal nevralji tipik olarak yüzün alt kısmını ve alt çeneyi tutsa da bazen burun- göz üzerinde de olabilir. Hemifasiyal spazm ise yüz kaslarının istemsiz, anormal kasılmasıdır.

  • Vasküler hastalıklar: Damar sisteminde oluşan rahatsızlıklardır.

  • Beyin ve omurilik sıvısı kaçakları

Ameliyatlar Nasıl Yapılıyor?


Kafa tabanı tümörlerinde uygulanacak ilk müdahale ameliyattır. Diğer tümör tedavilerinde olduğu gibi tümörün çıkartılması esasına dayanır. Son yıllarda birden fazla dalda gerçekleştirilen teknolojik gelişmelerle ameliyatlar çok daha konforlu gerçekleşmektedir.  Ameliyatlar cerrahın konforunu artırarak daha güvenli çok daha düşük komplikasyonlu tedavi imkanı sağlayan endoskopi, nöronavigasyon ve nöromonitörizasyon altında yapılmaktadır.  Endoskopi, uygun olan vakalarda daha az ya da hiç kesi yapmadan daha geniş görüş imkanı tanımaktadır. Ameliyat sırasında kullanılan navigasyon, etraf dokularla olan ilişkiyi göstermektedir. Nöromonitorizasyon ise ameliyat sırasında beyin ya da sinirlerde istenmeyen bir etkileşim olduğunda cerrahı uyarmaktadır.


Ek Tedaviler Gerekir mi?


Cerrahide amaç hastaya zarar vermeden çıkarılabilecek tümör dokusunun tamamını çıkarmaktır. Ama bu kafa tabanındaki önemli damar ve sinir yapıların izin verdiği kadar olmaktadır. Tümörün tamamının çıkartılamadığı durumlarda kalan tümör dokusuna Gamma-Knife gibi radyoterapi modaliteleri gerekebilir.



#KafaTabanıHastalıklarınınTedavisi
https://goo.gl/jcj4ju
Sagliklimiyim.Com

0 yorum:

Göz Kapağı Düşüklüğü Ciddi Hastalıklara İşaret Edebilir

Ocak 31, 2018 0 Comments

Göz Kapağı Düşüklüğü Ciddi Hastalıklara İşaret Edebilir - https://www.sagliklimiyim.com/goz-kapagi-dusuklugu-ciddi-hastaliklara-isaret-edebilir/
https://www.sagliklimiyim.com/wp-content/uploads/2018/02/th-3.jpg

Yüzde ilk dikkati çeken noktalardan biri olan gözler, aynı zamanda birçok hastalığın da belirtisi olabiliyor. Özellikle göz kapaklarındaki düşüklükler, estetik bir sorun gibi düşünülse de, bu durum zaman zaman beyin ve sinirleri etkileyen önemli rahatsızlıklardan kaynaklanabiliyor. Memorial Ankara Hastanesi Nöroloji Bölümü’nden Doç. Dr. Funda Uysal Tan, göz kapağı düşüklüğü ve alınması gereken önlemler hakkında bilgi verdi.


Göz kapağı düşüklüğünün birçok nedeni olabilir


Göz kapağının normalden daha düşük seviyede olması “pitoz” olarak adlandırılır. Hastalar çoğu zaman bu durumu kaşlarını kaldırarak veya başlarını geriye doğru iterek dengelemeye çalışırlar. Sorun bazen gözün tamamen kapanmasına bile neden olabilir. Göz kapağında ödem, enflamasyon, tümöral durumlar, kontakt lens kullanımı, göz kapağının travmatik nedenlerle ve yaşa bağlı olarak gevşemesi ile sarkması gibi pek çok durum gerçek nörolojik nedenlerle karışabilir.


Diyabet ve yüksek tansiyon göz kapağı düşüklüğüne neden olabilir


Göz kapağı düşüklüğüne yol açan nörolojik nedenler arasında;  göz kapağını kaldırmakla görevli sinirin diyabet ve hipertansiyona bağlı olarak hasarlanması ya da kafa içindeki seyri sırasında oluşan basılar,  sinir-kas kavşağındaki birtakım patolojiler ve göz kaslarını da etkileyen bazı kas hastalıkları sayılabilir.  Yine beyin sapı ve boyun omurilik bölgesi patolojileri, akciğer tümörleri göz kapağı düşüklüğüyle giden özel bir tabloya yol açabilirler.


Vakit kaybetmeden doktora başvurun


Kapak düşüklüğü yakınmasıyla başvuran bir hastada ayrıntılı bir sorgulama ve nörolojik muayene ile sorunun hangi nedene bağlı olabileceği kısmen anlaşılabilir. Kapak düşüklüğünün ne zaman fark edildiği, tek veya çift taraflı mı olduğu, gün içinde değişkenlik gösterip göstermediği, ek başka bir yakınma olup olmadığı, öyküde diyabet ve hipertansiyon sorgulanması gereken özelliklerdir.


Hastanın eski bir fotoğrafına bakmak başlangıç zamanı hakkında fikir verebilir


Her hastada nöro-görüntüleme yapmaya gerek yoktur. Beraberinde gözbebeklerinde asimetri veya göz hareketlerinde kısıtlılık olan hastalarda daha dikkatli olunmalıdır. Olası bir nörolojik nedeni araştırırken ayrıntılı bir göz muayenesi yapılarak, gözle ilgili diğer nedenlerin de dışlanması uygun olacaktır. Kapak düşüklüğüne yol açan etkene bağlı olarak klinik düzelme de değişiklik gösterir. Kalıcı kapak düşüklüğü gelişen hastalarda kapak kaldırma operasyonları gündeme gelebilir.



#GözKapağıDüşüklüğüCiddiHastalıklaraİşaretEdebilir
https://goo.gl/jo5zij
Sagliklimiyim.Com

0 yorum:

Önemsenmeyen Görme Bozukluğu Beyin Tümörüne İşaret Edebilir

Ocak 31, 2018 0 Comments

Önemsenmeyen Görme Bozukluğu Beyin Tümörüne İşaret Edebilir - https://www.sagliklimiyim.com/onemsenmeyen-gorme-bozuklugu-beyin-tumorune-isaret-edebilir/
https://www.sagliklimiyim.com/wp-content/uploads/2018/02/th-2.jpg

Şiddetli baş ağrısı, bulantı, kol ve bacaklarda güçsüzlük beyin tümörünün belirtisi olabiliyor. Bunların yanı sıra beyin tümörlerinde konuşma bozuklukları, işitme kaybı ve psikolojik dengesizlikler yaşanabiliyor. Memorial Şişli/ Ataşehir Hastanesi Beyin, Omurilik ve Sinir Cerrahisi Bölümü’nden Prof. Dr. İlhan Elmacı, beyin tümörleri ve tedavileri hakkında bilgi verdi.


Çocuklarda ve yaşlılarda kötü huylu tümör daha sık görülüyor


Beyin tümörü toplumda 100 binde 3-5 kişi sıklığında görülmektedir. Yeni doğan döneminden ileri yaş gruplarına kadar her yaşta görülebilmektedir. Erkeklerde ve beyaz ırkta nispeten daha sıktır. Ancak iyi huylu olan tümörler kadınlarda daha sıktır. Bununla birlikte yaş aralıklarına göre tümörün türü farklılık gösterebilmektedir. Çocukluk yaş grubu ve 60 yaş üzerinde daha çok kötü huylu beyin tümörlerine rastlanmaktadır. Beyin tümörleri beynin kendi hücrelerinden gelişebildiği gibi başka bir bölgeden de beyne sıçrayabilir.


Cep telefonu riski artırabilir


Beyin tümörlerinin kesin nedeni bilinmemekle birlikte; aile öyküsü, beyaz ırk, erkek cinsiyet, radyasyona maruz kalmak risk faktörleri arasında sayılmaktadır. Henüz bilimsel olarak tam anlamıyla kanıtlanmamış olsa da, cep telefonu kullanmanın riski artırdığını gösteren çalışmalar bulunmaktadır.


İnatçı baş ağrılarınızı ağrı kesici ile kontrol altına alıp ötelemeyin


Beyin tümörlerinin en yaygın belirtisi baş ağrısı ve hastalık nöbetleridir. Daha önce yaşanmayan şiddetli baş ağrıları, mide bulantısı, kusma, görme bozuklukları, işitme azalması beyin tümörlerinde sıklıkla ortaya çıkan belirtiler arasındadır. Vücudun belirli bir bölgesinde zayıflık ve hissizlik yaşanmasının yanında kişilik değişikliği, düşünme, konuşma, hatırlama ve konsantrasyon sorunları da yaşanabilmektedir. Ancak bu belirtilerin farklı hastalıkların nedenleri olarak ortaya çıkabileceğinin de unutulmaması gerekmektedir.


Tedavide ilk seçenek cerrahi yöntem


Beyin tümörlerinin tanısında altın standart MR’dır. Tümörün alındıktan sonra patoloji laboratuvarında incelenmesi, türü hakkında kesin bilgi vermektedir. Beyin tümörlerinin tedavisi çoğunlukla cerrahidir. Bazı tümörlerde tedaviye tüm beyin radyoterapisi ya da bölgesel radyoterapi eklenebilmektedir. Cerrahi tedavi, beyin biyopsisi ya da mikrocerrahi yöntemiyle yapılmaktadır. Teknolojik gelişmeler ve cerrahi deneyimin artmasıyla her iki yöntemde de komplikasyon riski düşerken başarı oranında artış görülmektedir. Derin yerleşimli olan ve kafa içi basınç artışına neden olmayan ancak tümörün türünün belirlenmesi gereken durumlarda biyopsi tercih edilmektedir. Hasta genellikle beyin biyopsisinden bir gün sonra taburcu edilmektedir. Mikrocerrahi yönteminde ise tümörün tamamını çıkartmak hedeflenmektedir. Bu sayede tümörün bölgesel etkilerinden kurtulmakla birlikte kafa içi basınç da düşürülür. Tümör; görme, konuşma ya da kol ve bacak hareketlerini sağlayan hassas bir bölgede ise cerrahi sırasında bu bölgelerin zarar görmemesi için operasyon mikroskop altında gerçekleştirilir.


Ameliyatlarda ileri teknoloji kullanılıyor


Ameliyatlarda oluşabilecek riski en aza indirmek amacıyla yüksek teknolojiden faydalanılmaktadır. Kullanılan yöntemlerin amacı, sağlam beyin dokusunu koruyarak tümörü daha fazla çıkartırken, kalıcı sakatlıkları azaltmaktır. Operasyon sırasında hastanın filmlerinin yüklendiği nöronavigasyon cihazı sayesinde cerrahi öncesinde tümöre en doğru yönelim belirlenirken, cerrahi sırasında yakında bulunan önemli yapıların lokalizasyonunu sağlanır. Nöromonitorizasyon adı verilen sistemle, ameliyat öncesi hastanın yüz, kol ve bacaklarına yerleştirilen elektrotlar yoluyla operasyon boyunca sinyal alınır. Sinyalde düşme olduğunda cerrah bilgilendirilerek hassas bölgede olduğu uyarısı verilir. Bu sayede ameliyat sonrası oluşabilecek yüz ya da kol, bacak felci riski büyük oranda azaltılır. Bu teknolojilerin yanı sıra beyin tümörü ameliyatlarında İntraoperatif Ultrasonografi ve endoskopi gibi teknolojilerde kullanılmaktadır.



#ÖnemsenmeyenGörmeBozukluğuBeyinTümörüneİşaretEdebilir
https://goo.gl/gnCWtR
Sagliklimiyim.Com

0 yorum:

Önemsenmeyen Görme Bozukluğu Beyin Tümörüne İşaret Edebilir

Ocak 31, 2018 0 Comments

Önemsenmeyen Görme Bozukluğu Beyin Tümörüne İşaret Edebilir - https://www.sagliklimiyim.com/onemsenmeyen-gorme-bozuklugu-beyin-tumorune-isaret-edebilir/
https://www.sagliklimiyim.com/wp-content/uploads/2018/02/th-2.jpg

Şiddetli baş ağrısı, bulantı, kol ve bacaklarda güçsüzlük beyin tümörünün belirtisi olabiliyor. Bunların yanı sıra beyin tümörlerinde konuşma bozuklukları, işitme kaybı ve psikolojik dengesizlikler yaşanabiliyor. Memorial Şişli/ Ataşehir Hastanesi Beyin, Omurilik ve Sinir Cerrahisi Bölümü’nden Prof. Dr. İlhan Elmacı, beyin tümörleri ve tedavileri hakkında bilgi verdi.


Çocuklarda ve yaşlılarda kötü huylu tümör daha sık görülüyor


Beyin tümörü toplumda 100 binde 3-5 kişi sıklığında görülmektedir. Yeni doğan döneminden ileri yaş gruplarına kadar her yaşta görülebilmektedir. Erkeklerde ve beyaz ırkta nispeten daha sıktır. Ancak iyi huylu olan tümörler kadınlarda daha sıktır. Bununla birlikte yaş aralıklarına göre tümörün türü farklılık gösterebilmektedir. Çocukluk yaş grubu ve 60 yaş üzerinde daha çok kötü huylu beyin tümörlerine rastlanmaktadır. Beyin tümörleri beynin kendi hücrelerinden gelişebildiği gibi başka bir bölgeden de beyne sıçrayabilir.


Cep telefonu riski artırabilir


Beyin tümörlerinin kesin nedeni bilinmemekle birlikte; aile öyküsü, beyaz ırk, erkek cinsiyet, radyasyona maruz kalmak risk faktörleri arasında sayılmaktadır. Henüz bilimsel olarak tam anlamıyla kanıtlanmamış olsa da, cep telefonu kullanmanın riski artırdığını gösteren çalışmalar bulunmaktadır.


İnatçı baş ağrılarınızı ağrı kesici ile kontrol altına alıp ötelemeyin


Beyin tümörlerinin en yaygın belirtisi baş ağrısı ve hastalık nöbetleridir. Daha önce yaşanmayan şiddetli baş ağrıları, mide bulantısı, kusma, görme bozuklukları, işitme azalması beyin tümörlerinde sıklıkla ortaya çıkan belirtiler arasındadır. Vücudun belirli bir bölgesinde zayıflık ve hissizlik yaşanmasının yanında kişilik değişikliği, düşünme, konuşma, hatırlama ve konsantrasyon sorunları da yaşanabilmektedir. Ancak bu belirtilerin farklı hastalıkların nedenleri olarak ortaya çıkabileceğinin de unutulmaması gerekmektedir.


Tedavide ilk seçenek cerrahi yöntem


Beyin tümörlerinin tanısında altın standart MR’dır. Tümörün alındıktan sonra patoloji laboratuvarında incelenmesi, türü hakkında kesin bilgi vermektedir. Beyin tümörlerinin tedavisi çoğunlukla cerrahidir. Bazı tümörlerde tedaviye tüm beyin radyoterapisi ya da bölgesel radyoterapi eklenebilmektedir. Cerrahi tedavi, beyin biyopsisi ya da mikrocerrahi yöntemiyle yapılmaktadır. Teknolojik gelişmeler ve cerrahi deneyimin artmasıyla her iki yöntemde de komplikasyon riski düşerken başarı oranında artış görülmektedir. Derin yerleşimli olan ve kafa içi basınç artışına neden olmayan ancak tümörün türünün belirlenmesi gereken durumlarda biyopsi tercih edilmektedir. Hasta genellikle beyin biyopsisinden bir gün sonra taburcu edilmektedir. Mikrocerrahi yönteminde ise tümörün tamamını çıkartmak hedeflenmektedir. Bu sayede tümörün bölgesel etkilerinden kurtulmakla birlikte kafa içi basınç da düşürülür. Tümör; görme, konuşma ya da kol ve bacak hareketlerini sağlayan hassas bir bölgede ise cerrahi sırasında bu bölgelerin zarar görmemesi için operasyon mikroskop altında gerçekleştirilir.


Ameliyatlarda ileri teknoloji kullanılıyor


Ameliyatlarda oluşabilecek riski en aza indirmek amacıyla yüksek teknolojiden faydalanılmaktadır. Kullanılan yöntemlerin amacı, sağlam beyin dokusunu koruyarak tümörü daha fazla çıkartırken, kalıcı sakatlıkları azaltmaktır. Operasyon sırasında hastanın filmlerinin yüklendiği nöronavigasyon cihazı sayesinde cerrahi öncesinde tümöre en doğru yönelim belirlenirken, cerrahi sırasında yakında bulunan önemli yapıların lokalizasyonunu sağlanır. Nöromonitorizasyon adı verilen sistemle, ameliyat öncesi hastanın yüz, kol ve bacaklarına yerleştirilen elektrotlar yoluyla operasyon boyunca sinyal alınır. Sinyalde düşme olduğunda cerrah bilgilendirilerek hassas bölgede olduğu uyarısı verilir. Bu sayede ameliyat sonrası oluşabilecek yüz ya da kol, bacak felci riski büyük oranda azaltılır. Bu teknolojilerin yanı sıra beyin tümörü ameliyatlarında İntraoperatif Ultrasonografi ve endoskopi gibi teknolojilerde kullanılmaktadır.



#ÖnemsenmeyenGörmeBozukluğuBeyinTümörüneİşaretEdebilir
https://goo.gl/gnCWtR
Sagliklimiyim.Com

0 yorum:

Gebelikteki Tüm Kaşıntıları Dikkate Alın

Ocak 31, 2018 0 Comments

Gebelikteki Tüm Kaşıntıları Dikkate Alın - https://www.sagliklimiyim.com/gebelikteki-tum-kasintilari-dikkate-alin/
https://www.sagliklimiyim.com/wp-content/uploads/2018/02/th-1.jpg

Gebelikte cilt temizliği ve vücut bakımına özen göstermek gerekiyor. Kilo alımı ve karın bölgesinde meydana gelen gerilmeyle yaşanacak cilt problemlerinin çoğunun önüne geçmek anne adaylarının elinde. Memorial Şişli Hastanesi Dermatoloji Bölümü Uzmanları, gebelikte günlük cilt ve vücut bakımı hakkında bilgi verdi.


Gün aşırı, ılık ve kısa süreli duşlar alınmalı


Gebelik döneminde gün aşırı banyo yapılmalı; ılık ve kısa süreli duşlar alınmalıdır. Duş jelleri yerine doğal kalıp sabunlar tercih edilmelidir. Çok buharlı ve çok sıcak banyolar önerilmemektedir. Banyo sonrasında kimyasal içeriği az, doktor önerisiyle ya da gebelik için özel olan nemlendiriciler kullanılmalıdır. Amaç derinin neminin fazla tutulması ve deri kalitesinin yükseltilmesidir. Kişisel önlemler dış etmenlere karşı direnci artırmaktadır.


Gebelik dönemi egzamaların önüne geçmek için…


Gebeliğin egzamayı artırıcı etkisi vardır. Özellikle atopik ve alerjik cildi olanlar daha da hassaslaşır. Mevcut egzamaların ise artma riski vardır. Egzamaların önüne geçmek için de cildin nem kapasitesi artırılmalıdır. Özellikle bol su, sebze ve meyve tüketmek önemlidir. Ayrıca ıslak mendil ve antibakteriyel sabunların kullanımı azaltılmalıdır. Vücuda sürülen ürünlerin daha az kimyasal içeren ürünlerden tercih edilmesi gereklidir.


Sedef belirtileri varsa hemen doktora gidilmeli


Gebelik, sedef hastalarında artışa sebep olabilir. Sedef hastalarının özellikle gebelikte görülen bir tipi vardır. Bu hastalık gözlenirse ciddi bir tablodur. Yüksek ateş, genel klinik durumunda bozulma, sedefe benzemeyen sivilcemsi lezyonlar gözükür. Bu durumda hemen doktora başvurulmalıdır.


İlk gebeliklerde 35. haftadan sonra kaşıntı görülebilir


Gebelikte sık görülen cilt rahatsızlıklarından biri ürtikeryal döküntüdür. Bu hastalık genellikle ilk gebeliklerde görülmektedir. 35. haftadan sonra ortaya çıkar.  Göbek çevresinden başlayan kaşıntı, özellikle çatlama alanlarına yerleşen kaşıntı ve kırmızı ürtikeryal dediğimiz şişliklerle başlar. Şiddetli kaşıntılar olabilir. Nedeni tam olarak bilinmese de derinin gerginleşmesine bağlı olarak ortaya çıktığı rahmin edilmektedir. Genellikle anne adayını kaşıntı açısından rahatlatacak bazı önlemler alınır. Çocuğa hiçbir zararı olmaz ancak anne çok sıkıntıya girerse erken doğum kararı alınabilir. Bu kaşıntılar, doğumdan sonra kendiliğinden geçer.


Kaşınan gebelere kan testi şart


Gebelikteki tüm kaşıntılar dikkate alınmalıdır. Gebelik kaşıntıları cildin atopik yapısı olması, alerjik olayların daha çok gelişmesi ve stresle alakalı olabilir. Özellikle 20. haftadan sonra bebeğin büyümesi ve safra yollarına baskı yapmasıyla oluşabilecek kolestaz denilen tabloların ilk belirtisi de kaşıntıdır. Bu nedenle kaşınan bir gebeye mutlaka kan testi yapılmalıdır. Burada safra enzimlerine, karaciğer enzimlerine, safra yollarına ve tiroit hormonlarına bakılır. Eğer kaşıntı, safra yollarındaki tıkanıklıktan kaynaklanıyor ise tedavi edilebilir ve gebelik sağlıklı bir şekilde sürdürülebilir. Değilse hem bebek hem anne için ciddi sonuçlara yol açabilir.


 


Lohusa döneminde artan terleme lekeye dönüşmesin


Lohusa döneminde olan terleme doğaldır. Bu dönemde, koltuk altı ve kasıktaki terleme azalır; genel vücut terlemesi artar. Çok kokulu bir terleme değildir. Terleme vücudumuzda bulunan bir mantardan kaynaklanmaktadır. Bu mantar, her insanın kendine özgüdür. Kimseden kimseye bulaşmaz. Lohusalık döneminde çok fazla terlendiği için derinin ısı ve nemi artar.  Normalde vücudumuzda bulunan bu mantarlarda artış olur.  Özellikle göğüste, sırtta, omuzda ve boyunda kırmızı kahverengi lekeler görülebilir. Bunlar fark edilip hekime başvurulduğunda kolaylıkla tedavi edilebilir. Tedavi edilmez üstüne bir de güneş görürse bunlar beyaz lekelere dönüşür. Lekeli görüntü, 6-12 ay sürebilir. Bu nedenle anne adaylarının terlediğinde hemen kısa bir duş alıp, kurulanması gerekmektedir.



#GebeliktekiTümKaşıntılarıDikkateAlın
https://goo.gl/vQkX7y
Sagliklimiyim.Com

0 yorum:

Karaciğer Kanserinin En Sık Nedeni Hepatitler

Ocak 31, 2018 0 Comments

Karaciğer Kanserinin En Sık Nedeni Hepatitler - https://www.sagliklimiyim.com/karaciger-kanserinin-en-sik-nedeni-hepatitler/
https://www.sagliklimiyim.com/wp-content/uploads/2018/02/th.jpg

Dünyada en yaygın kanser türleri arasında 6. sırada yer alan karaciğer kanseri, ülkemizde de her yıl binlerce kişinin hayatını tehdit ediyor. Karaciğer kanserinin en önemli nedenini ise Hepatit B ve C enfeksiyonları oluşturuyor. Memorial Ataşehir Hastanesi Organ Nakli ve Genel Cerrahi Bölüm Başkanı Prof. Dr. K. Yalçın Polat, karaciğer kanseri ve tedavisi hakkında bilgi verdi.


Hepatit hastalarında risk 200 kat fazla


Vücudun fabrikası olan karaciğer; vücudun tüm sistemlerini etkileyen bir merkez, kan deposu, savunma sisteminin bir parçasıdır. Karaciğer kanseri için en fazla riski taşıyan grup ise hepatitli kişilerdir. Karaciğer kanseri erken dönemde belirti vermediği için erken tanı ihtimali düşüktür. Bu kanserlerin yüzde 80’i daha çok siroz olan kişilerde gelişmektedir, bu nedenle hastalar yakından takip edilmelidir. Risk altında olmayan bireylere göre Hepatit B ve C hastası kişilerin karaciğer kanseri olma riski 200 kat daha fazladır. Hepatit B, aşılanma ile önlenebilir. Hepatit C için geliştirilen tedaviler de oldukça olumlu sonuçlar vermektedir.


Siroz karaciğer kanserine zemin hazırlıyor


Siroz, karaciğer hücrelerinin alkol, hepatit ve bağışıklık sistemi ile ilgili nedenlerle hasar görmesi sonucu oluşan bir hastalıktır. Siroz hastalarının %5’inde karaciğer kanserine yakalanma riski vardır. Obezite de karaciğer yağlanması ve sirozu tetiklediği için karaciğer önemli riskler arasında yer almaktadır.


Ani kilo kaybı, karın şişliği ve halsizliğe dikkat


Karaciğer kanseri bazı vakalarda ileri bir aşamaya gelene kadar herhangi bir belirti göstermeyebilir. Kanser ilerledikçe nedensiz kilo kaybı, karnın sürekli şiş olması, sıvı birikimi, iştah kaybı ve sürekli halsizlik, sarılık gibi belirtiler ortaya çıkmaya başlayabilir. Bu tür belirtiler yaşayan kişilerin en kısa sürede doktora başvurması gerekmektedir.


Siroz arttıkça karaciğer kanseri de yaygınlaşıyor


Karaciğer kanserleri, dünyada görülen kanser türlerinde 6. sırada yer alsa da, ülkemizde siroz ile ilgili hastalıklar fazla olduğu için daha sık olduğunu söylenebilir. Bu nedenle kronik hepatit ve erken evre sirozlu hastalar tümör gelişme riskine karşı 6 ay-1 yıllık periyotlarla radyolojik olarak MR ve ultrason ile takip edilmelidir.


Organ nakli en etkin tedavi yöntemi


Ultrasonografi ve kanda tümör göstergelerine bakılarak karaciğer kanserinin tanısı konulabilir. Kötü huylu tümörlerin tespitinin ardından; onkolog, radyolog ve cerrahlardan oluşan bir ekip ile tedavi planı oluşturulur. Karaciğer tümörlerinin cerrahi olarak çıkarılmasının yanında, radyolojik olarak ilaçla ve radyofrekans ile tedavi sağlanabilir. Karaciğer dokusunun kendini yenileyebilmesi nedeniyle tümörlü kısım çıkarılabilir. Cerrahide dikkat edilmesi gereken, geriye kalacak karaciğerin hastanın yaşamını sağlıklı bir şekilde sürdürmesine yetecek nitelikte ve boyutta olmasıdır. Karaciğerde yer alan tümörün cerrahi olarak çıkarılması uygun değilse, karaciğer nakli ile tedavi sağlanabilir. Hastayı karaciğer nakline götüren birçok sebep bulunmaktadır. Karaciğer tümörleri de bunlardan biridir. Tümör uygun kriterlere sahipse sonuçları açısından en ideal tedavi, karaciğer naklidir. Karaciğer nakli ile potansiyel olarak tümör gelişme riski olan hastalıklı karaciğer tamamen çıkarılır. Yerine sağlıklı karaciğer nakledilir. Nakil yapılan hastalarda tümörün yeniden çıkma riski, daha azdır.


Kanser riskini azaltmak mümkün


Karaciğer kanserini engellemek için hepatit virüslerinden korunmak gerekir. Hepatit B virüsüne karşı aşılanma geç olmadan sağlanmalıdır. Siroza ve uzun dönemde karaciğer kanserine neden olabileceği için aşırı alkol tüketiminden de uzak durmak gerekir. Sağlıklı beslenme ile obezite ve diyabet riski düşürülerek beraberinde oluşabilecek karaciğer yağlanması, siroz ve karaciğer kanseri riski de azaltılmış olacaktır.



#KaraciğerKanserininEnSıkNedeniHepatitler
https://goo.gl/kE2eJf
Sagliklimiyim.Com

0 yorum:

Çocuğunuzu Psikolojik Açıdan Okula Hazırlayın

Ocak 31, 2018 0 Comments

Çocuğunuzu Psikolojik Açıdan Okula Hazırlayın - https://www.sagliklimiyim.com/cocugunuzu-psikolojik-acidan-okula-hazirlayin/
https://www.sagliklimiyim.com/wp-content/uploads/2018/02/th-7.jpg

Yaz tatilinin sona ermesine sayılı günler kala çocuklar ve anne babalar için yeni dönem öncesi okul heyecanı başlıyor. Son derece telaşlı geçen bu süreçte çocukların okula duygusal ve zihinsel olarak hazır olması için bazı kurallara uymak büyük önem taşıyor. Memorial Şişli Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Bölümü’nden Pedagog Dr. Melda Alantar, çocukların okula sağlıklı bir başlangıç yapmaları için önerilerde bulundu.


Beslenme ve uyku düzeninizi mevsime uydurun


Bağışıklık sistemi zayıflaması ile hastalık etkenleri, insan vücuduna kolaylıkla girmekte ve yayılmaktadır. Hastalıklara yakalanma olasılığını kişinin mikroplarla karşılaşması değil, bağışıklık sisteminin bu duruma nasıl tepki vereceği belirlemektedir. Stres, uyku bozuklukları, alkol ve sigara tüketimi, yanlış beslenme, hareketsiz yaşam, enfeksiyonlar, diyabet ve kanser gibi kronik hastalıklar, bağışıklık sistemini zayıflatarak grip gibi hastalıklara yakalanma ihtimalini artırmaktadır.


Evde ve ofiste ortak kullanılan eşyalara dikkat edin


Hava sıcaklıklarının düşmesi ile grip daha sık görülmeye başlamaktadır. Hastalığı taşıyan birinin öksürmesi, hapşırması hatta nefes alıp vermesiyle, içerisinde virüs bulunan damlacıklar havaya yayılmaktadır. Hasta kişinin temas ettiği kapı kolları, bilgisayar klavyesi,  telefon gibi ortak kullanılabilecek eşyalar da bulaşmaya neden olabilmektedir.


Tek tip beslenmek bağışıklık sistemini zayıflatıyor


Bağışıklık sisteminin doğru bir şekilde çalışmasının anahtarı, bağışıklığı destekleyici bir yaşam tarzının benimsenmesidir.  Doğru ve düzenli uygulanan bir beslenme planı, kişisel hijyenin sağlanması, düzenli uyku ve egzersiz ile bağışıklık sistemi güçlendirilebilir.


Sağlıklı koşullarda üretilmiş ve hazırlanmış besinleri, dengeli bir biçimde tüketerek bağışıklık sistemine destek sağlanabilir. Beslenme planında her grup besin yer almalıdır. Tek bir besin grubunu öne çıkaran diyetler bağışıklık sistemini zayıflatan özelliktedir. Doğru yıkanmış sebze meyveleri çiğ olarak tüketmek gerekir.  Sebze ve meyveler içerdikleri doğal vitaminler ve diğer antioksidanlar aracılığıyla, bağışıklık sistemini güçlendirmeye yardımcı olurlar.


Ellerinizi en az 20 saniye yıkayın


Bağışıklık sistemini doğru bir beslenme planı ile güçlendirirken kişisel hijyene de dikkat edilmelidir. Kişisel hijyeni sağlamak için eller sık sık yıkanmalıdır. Ellerin bütün yüzeyleri ve parmak araları su sabun ile iyice köpürtülerek en az 20 saniye kadar yıkanmalıdır. Suyun olmadığı durumlarda el antiseptikleri kullanılabilir.


Vitamin alayım derken hasta olmamak için doktorunuza danışın


Gribe yakalanmamak için bağışıklık sistemini güçlendirmek amacıyla bilinçsizce ek vitaminler almak doğru bir davranış değildir. Bu tür vitaminler doktor kontrolünde kullanılmalıdır. Aksi takdirde bilinçsizce tüketilen bu vitaminler, bağışıklık siteminin faydadan çok zarar görmesine neden olabilir.


Aşı ile vücut direncinizi artırabilirsiniz


Grip aşısı, erken dönemde yaptırıldığı takdirde bağışıklık sistemini daha da güçlendirerek hastalıklara karşı koruma sağlamaktadır. Aşı, virüse müdahale ederek hastalık oluşumunu önlemektedir. Bunun için özellikle 65 yaş üstü kişiler, kronik kalp, akciğer, böbrek ve şeker hastaları ile sağlık çalışanları gibi risk grubundaki kişiler sonbahar dönemini geçirmeden aşı olmalıdır. Grip, bir virüs hastalığı olduğundan antibiyotik tedavisine yanıt vermemektedir.  Bu dönemde hastalara bol sıvı almaları, yatak istirahati ve belirtilere yönelik ilaçlar önerilmektedir.



#ÇocuğunuzuPsikolojikAçıdanOkulaHazırlayın
https://goo.gl/gpXeoi
Sagliklimiyim.Com

0 yorum:

Lösemi Hastalığı Nedir? Belirtileri Ve Nedenleri Nelerdir

Ocak 31, 2018 0 Comments

Lösemi Hastalığı Nedir? Belirtileri Ve Nedenleri Nelerdir - https://www.sagliklimiyim.com/losemi-hastaligi-nedir-belirtileri-ve-nedenleri-nelerdir/
https://www.sagliklimiyim.com/wp-content/uploads/2018/02/LC3B6semi-Hastalg.jpg




Günümüzün en tehlikeli kanser türü hastalıklarından biri de lösemi hastalığıdır. Toplumda kan kanseri hastalığı olarak da bilinen lösemi hastalığı taşıdığı ciddi riskleri nedeniyle henüz ilk belirtilerinin görülmesi durumunda hemen tedavi altına alınması gereken ciddi bir sağlık sorunudur. Bazı nedenlere bağlı olarak meydana gelen lösemi hastalığı Dünya Sağlık Örgütü kuruluşunun da çağımızın en ciddi sağlık sorunları listelerinde yer almaktadır. Erken teşhis edildiği takdirde kolaylıkla tedavi edilebilen lösemi hastalığı belirtilerini göstermesi ile birlikte genel sağlığı olumsuz yönde etkileyebildiği gibi ayrıca iş ve sosyal aktiviteler gibi yapılması zorunlu olan önemli aktivitelerin de ciddi anlamda olumsuz etkilenmesine neden olabilmektedir. Peki çağımızın en riskli kanser türlerinden biri olan lösemi hastalığı nedir belirtileri ve nedenleri nelerdir dilerseniz makalemizin de ana konusu olan bu sorularımızın cevaplarını uzmanlardan derlediğimiz genel bilgiler doğrultusunda sizlere hemen bilgiler sunalım. İlk olarak lösemi hastalığının genel tanımlaması hakkında sizlere bilgiler sunalım.


Lösemi Hastalığı Nedir?


Lösemi hastalığı; kan hücrelerinin üretildiği kemik iliğinin ve kanın olumsuz yönde etkilenmesine neden olan ciddi bir kanser hastalığı türüdür. Kemik hücrelerinde üretilen kan hücreleri kontrolsüz bir şekilde büyüme sağladığı zaman bu olumsuz durumun sonucunda lösemi hastalığı ortaya çıkmaktadır.


Lösemi Hastalığı Daha Çok Kimlerde Ortaya Çıkmaktadır?


Lösemi hastalığı her yaş grubundaki bireylerde görülebilmektedir. Fakat özellikle de şu yaş grubundaki bireylerde daha fazla görülebildiği uzmanlarca belirtilmektedir.


  • Çocuklarda

  • 50 yaş üzerindeki bireylerde lösemi hastalığının görülme oranı daha yüksektir.

Lösemi Hastalığının Başlıca Belirtileri Nelerdir?


Lösemi hastalığının genel tanımlaması ve daha çok kimlerde görülebildiği hakkında sizlere bilgiler sunduktan sonra şimdi de bu ciddi kanser türü hastalığının başlıca belirtilerinin neler olduğu hakkında sizlere bilgiler sunalım. Lösemi hastalığının birçok belirtileri bulunmaktadır. Bazı belirtileri kısa süreler içerisinde ortaya çıkarken bazıları bir müddet sonrasında ortaya çıkmaktadır. Lösemi hastalığının başlıca belirtileri ise şunlardır;


  • Ateş ve gece terlemeleri

  • Baş ağrısı ve kolay yaralanma

  • Kanama ve halsizlik

  • Kemik ve eklem ağrıları

  • Karında şişme ve kilo kaybı

  • İştahsızlık ve baş dönmesi

  • Nefes almada güçlük ve tenin solması

  • Kalp çarpıntısı ve testislerin şişmesi

  • Gözlerde ağrı ve görme problemleri gibi belirtiler lösemi hastalığının başlıca belirtileridir.

Lösemi Hastalığının Nedenleri Nelerdir?


Lösemi hastalığının kesin olarak nedeni bilinememektedir. Fakat bazı faktörlerin lösemi hastalığının meydana gelmesinde önemli rol oynayabildikleri uzmanlarca belirtilmektedir. Lösemi hastalığının meydana gelmesinde önemli rol alabilen olumsuz faktörler şunlardır;



  • Radyasyona maruz kalınması

  • Bazı kimyasal maddelere maruz kalınması

  • Uzun süreli olarak kemoterapi tedavisi görülmesi

  • Down sendromu

  • Genetik sorunlar

  • Sigara

  • Kan sorunları gibi birçok olumsuz faktörler lösemi hastalığının ortaya çıkmasında önemli rol oynamaktadırlar.

Lösemi Hastalığının Tedavisi Nasıl Yapılmaktadır?


Lösemi hastalığı bir kanser hastalığı türü olduğundan dolayı tedavisinde diğer kanser türü hastalıklarında olduğu gibi hemen hemen aynı tedavi uygulamalarına başvurulmaktadır. Lösemi hastalığının tedavisinde başvurulan tedavi yöntemleri ise şunlardır;



  • Kemoterapi uygulaması: Hemen tüm kanser hastalıkları türlerinin tedavisinde uygulanan kemoterapi uygulaması lösemi hastalığının tedavisinde de başvurulan ilk tedavi seçeneğidir. Bu yöntem sayesinde kanser hücrelerinin kontrolsüz bir şekilde çoğalmaları durdurulmaktadır.


  • Radyoterapi uygulaması: Lösemi hastalığının tedavisinde uygulanan diğer bir tedavi yöntemi ise radyoterapi tedavisidir. Kemoterapi tedavisi ile benzerlik teşkil eden radyoterapi uygulaması sayesinde ise hastalığın yavaşlatılması ve tedavi edilmesine yönelik çalışmalar gerçekleştirilmektedir.


  • Kan nakli: Lösemi hastalığının tedavisinde başvurulan diğer bir tedavi uygulaması da kan nakli yöntemidir. Kan nakli tedavi uygulaması ile hastaya kan nakli sağlanarak lösemi hastalığı tamamen tedavi edilmektedir. Hastane ortamında ve doktor kontrolü dahilinde gerçekleştirilen tüm bu tedavi yöntemleri başarılı sonucun elde edilmesi ile birlikte sonlandırılarak hasta eski sağlığına kavuşturularak evine taburcu edilmektedir.

Lösemi hastalığının tedavisi hakkında da sizlere bilgiler sunduktan sonra lösemi hastalığı nedir belirtileri ve nedenleri nelerdir hakkındaki makalemizi burada tamamlamaktayız. Lösemi hastalığının çok ciddi bir kanser türü hastalığı olduğunu belirterek geç müdahale edildiği takdirde ölümle dahi sonuçlanabilen bir sağlık sorunu olduğunu belirtmekte faydalar görmekteyiz. Dolaysıyla lösemi hastalığının henüz ilk belirtilerinin görülmesi durumunda hemen doktora başvurulması gerektiğini belirtmekte faydalar görmekteyiz. Sağlıklı günler dileriz.


Not: Makale bilgilendirme içeriklidir. Reçete değildir. Lösemi hastalığının ilk belirtilerinde hemen doktora başvurulmalıdır.





#Hastalıklar, #LösemiHastalığı, #LösemiHastalıgıBelirtileri, #LösemiHastalıgıBulaşıcımıdır, #LösemiHastalığıDahaÇokKimlerdeOrtayaÇıkmaktadır, #LösemiHastalıgıNasılBaşlar, #LösemiHastalığıNasılBulaşır, #LösemiHastalıgıNasılOlur, #LösemiHastalığıNedirBelirtileriVeNedenleriNelerdir, #LösemiHastalığıNedir, #LösemiHastalığıTedavisi, #LösemiHastalığınınBaşlıcaBelirtileriNelerdir, #LösemiHastalığınınBelirtileri, #LösemiHastalığınınBelirtileriNelerdir, #LösemiHastalığınınNedenleriNelerdir, #LösemiHastalıgınınTedavisi, #LösemiHastalığınınTedavisiNasılYapılmaktadır, #SağlıkBilgileri
https://goo.gl/Xyu8YL
Sagliklimiyim.Com

0 yorum:

Çay Bağımlılık Yapar mı – Çayın Zararları

Ocak 31, 2018 0 Comments

Çay Bağımlılık Yapar mı – Çayın Zararları - https://www.sagliklimiyim.com/cay-bagimlilik-yapar-mi-cayin-zararlari/
https://www.sagliklimiyim.com/wp-content/uploads/2018/02/C387ayC4B1n-ZararlarC4B1.jpg




Çay, anavatanı Çin olmasına rağmen ülkemizde en sık tüketilen içecek çaydır. Halk arasında çayın zararları hakkında söylentiler olsa da hiç kimse çay keyfinden vazgeçemiyor.



 Çayın Zararları


 Çayın zararları hakkında en genel yargı; ”Çay, kansızlık yapar ve demir eksikliğine neden olur.” şeklindedir. Ancak yapılan araştırmalara da bakacak olursak kansızlık ve demir eksikliği gibi rahatsızlıkları sadece çaya bağlamak yanlış olur. Elbette her şey de olduğu gibi çayın da fazlası zarar.


Peki bir türlü vazgeçemediğimiz çay, bağımlılık yapar mı? Bağımlılık yapan maddelerin en bilinenleri nikotin ve kafeindir. Kafein en çok kahvede bulunur. Ancak çayda da kahvedeki kadar olmasa da belli bir miktar kafein bulunmaktadır. Çaydaki kafein tüketildiğinde uyarıcı etki yaratarak bağımlılık oluşmasına neden olur. Özellikle siyah çayda kafein daha fazla bulunur. Bu sebeple günde iki bardaktan fazla çay tüketen kişilerin bağımlı olduğunu söylemek gerekir.



 


Birçok kişi sabahları çay içmeden ayılamadığından bahseder. Eğer gün içinde çay içmemiş ise uykusunun geldiğini ya da uykusuzluk sorunu çektiğini de söyleyebilir. Ya da çay içmediğinde algı eksikliği yaşadığından söz edebilir. Bütün bu sorunlar kafein yoksunluğundan kaynaklanma olasılığı yüksektir. Ayrıca kafein yoksunluğu kişide sinir ve kaygı gibi reaksiyonlar da gösterebilir.


 


Çay içinde bulunan kafein çeşitli sağlık sorunlarına davetiye çıkarır. Mide hastalıkları, nabız atışlarında farklılıklar, psikolojik problemler gibi sorunlar kafein yüzünden oluşabilir. Özellikle günde 2-3 bardaktan fazla çay tüketen kişilerde dikkat eksikliği ve problemleri daha sık görülür.


 


Çay Bağımlılığından Nasıl Kurtuluruz?


 


Çay bağımlılığı probleminden kurtulabilmek için gün içinde sıvı ihtiyacımızı daha çok su tüketerek karşılamalıyız. Ya da siyah çay yerine yeşil çay tercih ederek daha sağlıklı bir seçim yapabiliriz. Ayrıca kahve ve koladan da uzak durmalıyız.





# , #ÇayBağımlılığı, #ÇayBağımlılığındanNasılKurtuluruz, #ÇayınZararları, #ÇayınZararlarıMaddelerHalinde, #ÇayınZararlarıUzmanTv, #ÇokÇayIçmekZayıflatırmı, #DemliÇayIçmeninZararları, #EnSıkTüketilenIçecek, #GündeKaçBardakÇayIçilmeli, #SağlıklıYaşam
https://goo.gl/M1V7bA
Sagliklimiyim.Com

0 yorum:

Kök Hücre Tedavisinin Uygulandığı Bölgeler Nelerdir

Ocak 31, 2018 0 Comments

Kök Hücre Tedavisinin Uygulandığı Bölgeler Nelerdir - https://www.sagliklimiyim.com/kok-hucre-tedavisinin-uygulandigi-bolgeler-nelerdir/
https://www.sagliklimiyim.com/wp-content/uploads/2018/02/KC3B6k-HC3BCcreTedavisi.jpg




Bilim insanlarının insanlık adına yaptığı araştırma ve keşiflerden yalnızca birisi olan kök hücre tedavisi tıp dünyasına büyük ölçüde katkı sağlamıştır. Son yıllarda artış gösteren tedavisi olmayan ağır hastalıklar için birçok yöntem araştırılırken, bu hastalıklardan en öne çıkanı olan kanser kemoterapi yöntemiyle tedavi edilmeye çalışılsa da özellikle ilerlemiş olan kanserli hücrelere kemoterapi bir çözüm olamamaktadır. Tam da bu noktada doktorlara ve hastalara umut ışığı olan kök hücre nakli karşımıza çıkıyor. Peki, kök hücre nakli nedir? Nasıl yapılır?


Kök Hücre Nakli


İsminden de anlaşıldığı üzere kök hücre nakli hasar görmüş ve görevini yapamayacak hale gelmiş hastalıklı hücrelerin yerine sağlıklı kök hücrelerin naklinin gerçekleştirilmesi şeklinde uygulanan tedavi yöntemidir. Bu tedavi yöntemi yeni keşfedilmiş olmasıyla birlikte ülkemizde de yeni yeni uygulanmaya başlanmıştır.


Kök Hücre Tedavisi Nasıl Yapılır?


Kök hücre tedavisi az sayıda uygulanmakla birlikte birçok hastalığa da umut olmuştur. Fakat sonucunun iyi olduğu gibi oldukça da zahmetli ve zor bir tedavi yöntemidir.


Kök hücre tedavisindeki ilk adım taze ve sağlıklı kök hücrelerin temin edilmesidir. Kök hücre üretimidöllenmeden hemen sonraki süreçte yani anne karnında yeni bir canlının oluşmaya başlamasıyla başlar ve sadece bu aşamadaki hücreler kök hücre olarak kullanılabilir. Ülkemizde bebeğe zarar verme riskinden ve hatta gelişimini tamamen durdurma riski olmasından dolayı gebelik esnasında kök hücre alınması yasalarla engellenmiştir. Bu işlem ancak doğumun gerçekleşmesinden sonra yapılır.



Kök Hücre Alımı Nasıl ve Nereden Gerçekleştirilir?


Kök hücrenin gebelik esnasında alımının yasak olmasından dolayı gebeliğin sonlandırılması beklenir. Gebelik sonlandırıldıktan sonra anne ve bebeği birbirine bağlayan aynı zamanda gebelik süresi boyunca besin alışverişinin sağlandığı göbek kordonu kesilir. Kesilen göbek kordonundaki yoğun kan kök hücre bakımından oldukça zengindir. Bu yüzden göbek bağındaki kök hücreler alınarak ihtiyaç olan bölgeye nakli sağlanır.


Kök Hücrelerin Farklılaşma Süreci


Kök hücrelerin kullanım amacı hasarlı hücrelerin yerine nakledilerek onların görevini üstlenmesidir. Fakat kök hücreler başlangıçta hiçbir organ ya da doku için özelleşmemişlerdir. Fakat potansiyel bir farklılaşma özellikleri olduğu için nakledildikleri doku ya da organa özgü özellikleri oluşup sadece o hücrenin özelliklerini taşımaya başlayacaklardır.


Kök Hücre Tedavisinin Kullanım Alanları ve Uygulandığı Bölgeler


Kök hücrelerin uygulama alanları oldukça geniştir. Kimi zaman ağır hastalıklarda ve normal tedavi yöntemleriyle çözümlenemeyen hastalıklarda kullanılırken kimi zaman da estetik alanında kullanılmaktadır.


Farklı şekillerde elde edilen kök hücrelerin kullanım alanlarını;


  • Diyabet rahatsızlıkları

  • Parkinson ve Alzheimer

  • Göğüs, burun, kalça ve yüz estetiği

  • Kanser

  • Saç dökülmesi

  • Yara ve yanık izlerinin tedavisi

  • Akne ve sivilce izi tedavileri

  • Onkolojik meme cerrahisi

  • Kas ve eklemleri zorlamaktan kaynaklanan yaralanmalar

olarakhastalıklardan estetik kaygılara kadar birçok alanda olduğunu söyleyebiliriz.





#Estetik, #GöbekBağındakiKökHücreler, #KökHücreAlımıNasılVeNeredenGerçekleştirilir, #KökHücreAlınması, #KökHücreNakli, #KökHücreTedavisi, #KökHücreTedavisiNasılYapılır, #KökHücreTedavisininKullanımAlanlarıVeUygulandığıBölgeler, #KökHücrelerinFarklılaşmaSüreci, #KökHücrelerinKullanımAlanları
https://goo.gl/fwMqmp
Sagliklimiyim.Com

0 yorum:

Neye Ne İyi Gelir Öğrenin

Ocak 31, 2018 0 Comments

Neye Ne İyi Gelir Öğrenin - https://www.sagliklimiyim.com/neye-ne-iyi-gelir-ogrenin/
https://www.sagliklimiyim.com/wp-content/uploads/2018/02/ne-iyi-gelirki.jpg




Neye Ne İyi Gelir Öğrenin!


İnternette birçok sorunun cevabını bulmak mümkündür. Ancak o kadar fazla içerik vardır ki, bu içeriklerde doğru bilgiye ulaşmak da oldukça zor bir hal alır.


Böyle durumlar için gerekli olan her konuda bilgi edinebileceğiniz içeriklere ulaşmak için hangi sorunlara neler iyi gelir öğrenebilirsiniz. Mesela öksürüğe ne iyi gelir merak ediyorsanız, bu konuyla ilgili birçok bilgiye ulaşabilirsiniz ve her konuda belirlenen tarifleri de öğrenerek, her konuda bilgi sahibi olabilirsiniz.


Birçok sorunun bitkisel çaylarla kolay bir şekilde çözümlenebileceği doğanın mucizelerinden siz de yararlanabilirsiniz.


Neler Öğrenebilirsiniz?


Beyne ne iyi gelir ya da böbrek taşlarına ne iyi gelir merak ettiğinizde, sitemizdeki binlerce içerik arasından bu sorularınızın cevabını öğrenebilirsiniz. Özellikle yaralanmalar hakkında her zaman öğreneceklerinizi uygulamanız için evdeki malzemelerden yararlanabilirsiniz.


Siz de bitler nasıl geçer ya da ayak kokusuna ne iyi gelir gibi farklı konularla ilgili merak ettiklerinize cevap arıyorsanız hemen sitemize girin ve sorularınızın cevabını öğrenin.


Çözümler Doğada Saklı


Birçok kişinin merak ettiği sorunlar arasında yer alan sebze ve meyveler, bitkisel çözümler  oldukça önemlidir.


Hafif bir öksürük için doktora gitmenize gerek yoktur ve bir bitki çayı içerseniz, boğazınızın daha yumuşak olduğu ve öksürüğün azaldığını görebilirsiniz. Bu gibi evde uygulanabilecek olan basit çözümlerle her zaman sağlıklı bir şekilde yaşamanız için birçok bilgiye ulaşabilirsiniz.


En çok merak edilen sorunlardan olan adet sancısına ne iyi gelir gibi birçok sorunun cevabını, sitemizden öğrenebilirsiniz. Bu çözümler için ihtiyacınız olan her konuda sitemizin içeriklerinden yararlanabilirsiniz.


Yiyeceklerin Gücü


Doğada bulunan bitkiler ve yemişlerin birçok derde deva olduğu günümüzde, her zaman insanların merak ettiği sorunların çözümü için bitkisel ürünlerden yararlanılmıştır.



Alternatif tıbbın cevap verdiği birçok sorunun cevabı olarak yararlanabileceğiniz sitemizdeki içeriklerimiz, özenli bir araştırmanın sonucudur ve editörlerimiz tarafından araştırılarak yazılmaktadır. Bu nedenle yalan yanlış bilgilerle doldurulmayan makalelerimizde, her zaman özenli bir dil ve bilgi içeriği bulunmaktadır.


Halsizliğe ne iyi gelir ya da karın ağrısını ne geçirir merak ediyorsanız siz de en iyi şekilde öğrenebilirsiniz.


Bitkisel Çözüm Önerileri


Sorunlarınız için bitkisel ürünlerle çözüm önerileri üreten ve her zaman en iyi önerilerle zararlı ve yan etkisi olabilecek tavsiyelerde bulunmayan sitemizde, her derde deva sorunların çözümlerine ulaşabilirsiniz.


Birbirinden sık karşılaşılan geçici sorunların çözümü için gerekli olan tüm konularda bilgi edinebilirsiniz ve siz de bitkisel ürünlerin her derde deva içeriklerinden yararlanabilirsiniz. Özellikle kış aylarında en çok merak edilen ve küçük büyük herkesi etkileyen sorunlardan olan soğuk algınlığına ne iyi gelir sorusunun cevabı ise oldukça çok çeşitlidir.


Birbirinden zengin seçeneklerle çare bulacağınız soğuk algınlığı gibi sorunlarınızla hayatın olağan akışını bozmadan iyi bir şekilde yaşamak için siz de bilgisayarlarınızın bir köşesine sitemizin adresini not edebilirsiniz.


Sık Rastlanan Sorunlara Birebir Site!


Günlük hayatta çocukların ve yetişkinliklerin sık karşılaştıkları sorunlar için internete başvuran ve kaynak sıkıntısı çekenler için en büyük bilgi portalı olmayı hedefleyen ve uzun süren çalışmalar sonucu seçilen editör ekiplerimiz tarafından bir bir işlenen konularımızda, uzmanlara danışarak oluşturduğumuz makalelerimiz yer almaktadır.


Türkiye’nin en yararlı sitelerinden biri olan neiyigelirki.com sitesi, her zaman en iyi şekilde bilgi edinmeniz için merak ettiğiniz tüm konularda içerik sunar. Özellikle çok sık merak edilen sorunların nasıl çözüleceğini öğrenmenizi sağlayacak olan sitemiz, sık kullanılanlara ekleyerek ihtiyacınız olan her zaman yararlanabileceğiniz bilgiler içermektedir.





#AdetSancısınaNeIyiGelir, #BitkiselÇözümÖnerileri, #ÇözümlerDoğadaSaklı, #HalsizliğeNeIyiGelir, #NelerÖğrenebilirsiniz, #NeyeNeİyiGelirÖğrenin, #ÖksürüğeNeIyiGelir, #SAĞLIKHaberleri, #SıkRastlananSorunlaraBirebirSite, #SoğukAlgınlığınaNeIyiGelir, #YiyeceklerinGücü
https://goo.gl/H83PQq
Sagliklimiyim.Com

0 yorum:

Kök Hücre Tedavisi Sonrası Neler Yapılmalıdır

Ocak 31, 2018 0 Comments

Kök Hücre Tedavisi Sonrası Neler Yapılmalıdır - https://www.sagliklimiyim.com/kok-hucre-tedavisi-sonrasi-neler-yapilmalidir/
https://www.sagliklimiyim.com/wp-content/uploads/2018/02/KC3B6k-HC3BCcre-Tedavisi.jpg




Hastalar kök hücre tedavisinden sonra kendisine oldukça fazla dikkat etmesi gerekmektedir. Bulunduğu ortamın temizliği, yaşadığı yaşam alanın kendisine uygunluğu, yediği yiyeceklere ve içeceklere dikkat etmesi gerekmektedir.


Kök Hücre Tedavisi Sonrası Ev Temizliği


Tedavi sonrasında hastanın bulunduğu evin duvarları, tavanı, radyatörler, zeminler ve pencereler olabildiğince hijyenik olmalıdır. Yerler yıkanmalı ve tertemiz edilmelidir. Banyolar, lavobalar, banyo küveti, duşakabinler, klozet gibi küflenmeye meyilli alanlarda da temizlik ve hijyen oldukça önemlidir.


Nakil öncesi ve nakil sonrası kullanılan ilaçlar hastanın vücut sistemini zayıflatır. Bunun anlamı ise; sağlıklı bireylere oranla daha hızlı enfeksiyonel hastalıklara kapılabileceğidir. Taburcu olduktan sonra hastahanedeki gibi bir ortamı evinizde sağlamalısınız.


Kök Hücre Tedavisi Görenin Yakınları


Hastanın yakınları kök hücre tedavisi sonrası olabildiğince hastaya uygun davranmalı, hijyenik ortamlar oluşturmalı ve hastaya özel oda ayrılmalıdır. Mantar riskini arttırabileceğini düşünerek böcek yuvaları ve başka türlü zararlı etkilere karşı duvarlar boyanmalı ve temizlenmelidir.


Bitkiler ve Hayvanlar


Evin içinde barındırılan hayvan ya da bitki var ise olabildiğince kök hücre tedavisi görmüş hastadan uzaklaştırılmalıdır. Çünkü hayvanlar normal insanlar için teşkil etmese de hastanın sağlığı için problemler yaratabilmektedirler. Hastanın odasında bulunan bitkiler de hastadan uzak bir noktada bulunmalı odasında yer almamalıdır.


Hastaya özel eşyalar olmalı ve hiçbir ortak eşya hasta ile birlikte kullanılmamalıdır. Yastıklar, havlular, giyecekler ve nevresim takımları tamamen hastaya özgü olmalı ve şahsi olarak ayrılmalıdır.


Kök Hücre Tedavisi Sonrası Cinsel Yaşam



Tedavi görmüş hasta nakil sonrasında fiziksel ve duygusal olarak değişimler yaşayabilir. Aldığı kemoterapi, radyoterapi ve ilaçların etkisiyle cinsel isteğinde değişiklikler olabilir. Bu değişliklerin birçoğu geçicidir. 3 ilâ 6 ay içinde geçmesi beklenir.


Eşinizde aktif bir enfeksiyonel durum var ise cinsel ilişkiden kaçınmalısınız. Genital bölgelerinizde yara, akıntı, cilt değişikliği, döküntü gibi sorunlarla karşılaştığınızda uzman desteği almalısınız.


Kadınlarda Tedavi Sonrası Cinsel Yaşam


Kadın kök hücre tedavisi görmüş hastalarda ise kemoterapiye ve radyoterapiye bağlı olarak hormonal değişiklikler ve kısırlık gözlemlenebilir. Regl periyodları düzensizleşir ve hatta kesilebilir. Menopoz benzeri sorunlar, sıcak basmaları, vajinada kuruluk görülebilir.


Erkeklerde Tedavi Sonrası Cinsel Yaşam


Erkek hastalarımızda tedavi sonrasında kemoterapi ve radyoterapiye bağlı olarak sperm üretiminde azalmalar, kısırlık ya da geçici cinsel isteksizlik baş gösterebilir.


Kök Hücre Tedavi Sonrasında Sosyal Yaşam


Hastanın kullandığı ilaçlar savunma sistemine baskı kurmaktadır. Bu sebeple hasta 3-6 aylık bir süre boyunca enfeksiyona yatkın bir durumdadır. Bu yüzden hastaya uygulanan kök hücre tedavisi sonrasında dışarı çıkarken maske kullanmalıdır. Alışveriş merkezleri, cami ve benzeri kalabalık yerlerden mümkün olduğunca kaçınmalıdır.


Diğer insanlarla birebir temaslarda bulunmamalıdırlar. Tokalaşmalar, öpüşmeler, sarılmalar olabildiğince bu süre zarfında yapılmamalıdır. Kızamık, suçiçeği ve benzeri bulaşıcı hastalık geçiren kimselerle görüşmemelidirler.





#BitkilerVeHayvanlar, #ErkeklerdeTedaviSonrasıCinselYaşam, #Estetik, #HastayaUygulananKökHücreTedavisi , #KadınlardaTedaviSonrasıCinselYaşam, #KalpKriziSonrasıKökHücreTedavisi, #KökHücre, #KökHücreTedaviSonrasındaSosyalYaşam, #KökHücreTedavisi, #KökHücreTedavisiGöreninYakınları, #KökHücreTedavisiSonrası, #KökHücreTedavisiSonrasıCinselYaşam, #KökHücreTedavisiSonrasıEvTemizliği, #KökHücreTedavisiSonrasıEvdeBakım
https://goo.gl/SqEdqH
Sagliklimiyim.Com

0 yorum:

Zerdeçal Faydaları ve Zerdeçal Nelere İyi Gelir

Ocak 31, 2018 0 Comments

Zerdeçal Faydaları ve Zerdeçal Nelere İyi Gelir - https://www.sagliklimiyim.com/zerdecal-faydalari-ve-zerdecal-nelere-iyi-gelir/
https://www.sagliklimiyim.com/wp-content/uploads/2018/02/zerdeC3A7al-faydalarC4B1.jpg




Zerdeçal faydaları arasında ilk olarak bilinmesi gereken kanseri önleyici ve yok edici bir özelliğe sahip olmasıdır. Günümüzde yaygın bir şekilde yaşanılan ve çözümü hala araştırmalar arasında yer alan Alzheimer hastalığının ilerlemesini engelleyen güçlü bir bitkidir. Melanom rahatsızlığı olarak adlandırılan cilt kanserinin önüne geçmektedir. Sıkça karşılaşılan sorunlardan bir olan ve genellikle temizliğinin sağlanması için birçok yönteme başvurulan karaciğer temizlemede doğal dost olarak bilinmektedir. Bağışıklık sistemi zayıflığı nedeni ile her türlü rahatsızlığa açık olan vücudun bağışıklık sitemini güçlü kılarak birçok rahatsızlığın oluşumunu engellemektedir. Kilo problemlerinde en büyük sıkıntı var olan yağları yakmada yaşanılan güçlüktür. Zerdeçal bu güçlüğün önüne yağ yakma özelliği ile kolayca geçebilmektedir.


Zerdeçal Nelere İyi Gelir


Aynı zamanda zerdeçal kanser hücreleriyle savaşmak adına uygulanılan kemoterapi uygulamalarının kişi üzerinde oluşturduğu yan etkileri aza indirgemektedir. Günümüzde çeşitli hafif rahatsızlıklardan dolayı alınan kimyasal içerikli ağrı kesicilerden kişiyi uzaklaştırarak doğal bir ağrı kesici olma vazifesini üstlenmektedir. Antiseptik özelliğe sahip olan zerdeçal, yanıklara morluklara ve kesiklere oldukça iyi gelmektedir. Yaşam alanlarımızın üzerimizde bıraktığı yoğun stres sonucu yaşanılan uzun süreli depresyonlarda zerdeçal devreye girerek depresyonun önüne geçmektedir. Yaşanılan mide rahatsızlıkların önüne geçerek midenin kuvvetlenmesini gerçekleştirmektedir. Vücut içerisinde oluşan iltihapları giderici bir özelliğe sahip olan zerdeçal aynı zamanda sarılık ve vereme de şifa olmaktadır. En önemli sağladığı faydalardan biri de vücutta birikim yapan zehirli maddelerin temizlenmesini sağlayacak güce sahip olmasıdır.



zerdeçal faydaları


Zerdeçal Faydaları


Zerdeçal faydaları arasında yer alan solunum yolu rahatsızlıkları ve astım gibi rahatsızlıkları giderici olmasını unutmamak gerekmektedir. İçerdiği E ve C vitamini ile vücudun alması gereken vitamin takviyesini doğal yolla sağlamaktadır. Oluşan tümör ve felç üzerinde olumlu sonuçlar gösterdiği bilinmektedir. Aynı zamanda çay olarak da kullanılan zerdeçal toz olarak da çeşitli sebze ve yemeklerde baharat olarak da kullanılmaktadır. Sıkça karşılaşılan rahatsızlıklardan bir olan kireçleme ve yüksek kolesterolün de önüne geçen zerdeçal, doğal bir ateş düşürücü özelliğe de sahiptir. Ayrıca cildin rengini de açan bir yapıya sahiptir.


Zerdeçal faydaları nelerdir ve zerdeçal hangi hastalıklara iyi gelir konusuna göz atmış olduk.Aklınıza takılan bir soru olursa yorum yapabilirsiniz.





#HintSafranı, #ŞİFALIBİTKİLER, #Zerdeçal, #ZerdeçalFaydaları, #ZerdeçalNedir, #ZerdeçalNelereİyiGelir, #ZerdeçalNeyeIyiGelir
https://goo.gl/MZSbYg
Sagliklimiyim.Com

0 yorum:

Limon Diyeti İle Haftada 2 Kilo Verin

Ocak 31, 2018 0 Comments

Limon Diyeti İle Haftada 2 Kilo Verin - https://www.sagliklimiyim.com/limon-diyeti-ile-haftada-2-kilo-verin/
https://www.sagliklimiyim.com/wp-content/uploads/2018/02/Limon-Diyeti-C4B0le-Haftada-2-Kilo-Verin.jpg




Zayıflamak ve sağlıklı bir hayata sahip olmak bizlerin en önemli düşünceleri arasındadır. Bunu yapmak içinde öncelikle fazla kilolarımızdan kurtulmamız gerekecektir. Kilolarımızdan kurtulmamız bizlerin yararına olacak ve sağlığımız doğru yönde etkilenecektir. Ayrıca yakalayacağımız fit görüntü ile de birçok kişinin gözlerine hitap etmeyi başaracağız. Zayıflama yöntemleri ile sizlerde bu sağlığı bu görüntüyü kısa bir süre içerisinde yakalayabilirsiniz.


Zayıflama konusunda içerisinde ki maddeler ile kendisinden söz ettiren bir üründür limon. Bu meyve ve sebzen sayılan ürünün içerisinde bulunan asit ile yağlarınız kısa bir süre içerisinde yakılmaktadır. Sizler için de limon diyeti ile haftada 2 kilo vermek artık mümkün bir hale gelmiştir. Dünya’da birçok ünlüde bu yöntemi kullanmaktadır.


Sabah Kahvaltı


Kahvaltıya başlamadan önce mutlaka bir bardağın içerisinde sıcak su ile limon suyunu yarı yarıya koymalısınız. Bunu içtikten sonra ise haşlanmış yumurta, birkaç adet zeytin ve bir dilim yağsız beyaz peynir yemelisiniz. Bu sayede diyete doğru bir başlangıç yapmış olacaksınız. Sabah 7 ile 8 arasında bu öğünü tamamlamalısınız.



Ara Öğünler


Günde iki öğün olarak öğleden önce 10 ile 11 arası öğleden sonra ise 2 ile 3 arası mutlaka birer adet yeşil elma ve birkaç adet badem tüketiniz. Limonun devamlılığını sağlaması için elma doğru bir tercih olacaktır.


Öğle Yemeği


Kolay zayıflama yöntemleri arasında yer alan limon diyetinin öğle yemekleri mutlaka yağsız olarak tercih edilmelidir. Aksi halde kilo vermeniz daha zor bir hale gelecektir. Yağsız et, tavuk kızartması veya haşlaması bu bölümde güvenle tercih edilebilir. Mutlaka bu öğünü 12 ile 1 arası tercih ediniz.


Akşam Yemeği


Köfte veya ızgara balık yiyebilirsiniz bu aşamada. Ayrıca yediğiniz besinlerin yanında mutlaka yoğurt ve salata tüketmelisiniz. Yatmadan 2 saat önce de yarım bardak limon ve yarım bardak suyu karıştırıp içiniz. Akşam yemeklerini ise genel olarak saat 4 ile 5 arasında tamamlayınız.





#AkşamYemeği, #AraÖğünler, #Diyet, #KolayZayıflamaYöntemleri, #LimonDiyetiIleHaftada2KiloVermek, #ÖğleYemeği, #SabahKahvaltı, #ZayıflamaYöntemleri
https://goo.gl/Tvzssj
Sagliklimiyim.Com

0 yorum: