GLUTENSİZ BESLENME SADECE ÇÖLYAKLILAR İÇİN DEĞİL, BİRÇOK KİŞİ İÇİN FAYDALI OLABİLİR

Nisan 23, 2017 1 Comments


GLUTENSİZ BESLENME SADECE ÇÖLYAKLILAR İÇİN DEĞİL, BİRÇOK KİŞİ İÇİN FAYDALI OLABİLİR


2009 yılından bu yana, glutensiz beslenmeyi tercih eden Amerikalıların sayısı üç katına çıkarken, çölyak teşhisi koyulan insanların sayısında bir artış olmadı.

Çalışmalar gösteriyor ki, çölyak hastalığı testi negatif çıksa da, birçok kişi glutenin kötü etkilerinden muzdariptir.

Dr. Joseph Mercola


Son yıllarda, glutensiz beslenme oldukça yaygınlaştı, ve yapılan son araştırmalara göre, çölyak hastalarının sayısı artmazken, glutensiz beslenen Amerikalıların sayısı üç kat artmıştır.


Glutensiz beslenme özellikle beyaz Kafkas ırkı kadınları arasında ve 20-39 yaşları arasındaki genç yetişkinler arasında popülerdir.


Fakat bir yiyeceğin glutensiz olması, onu otomatik olarak sağlıklı yapmaz. Dışarıda çok fazla glutensiz abur cubur var.

Birçok insan için, karbonhidratları tamamen kesmek, aynı zamanda o insanlar için sağlığa giden en iyi yoldur. Bu karbonhidratlara tahıllar da dahildir. Sadece buğday değil, tüm tahıllar insülin değerinizi fırlatacaktır, insülin ve leptin direncinin oluşmasına katkıda bulunacaktır.


GLUTENSİZ BESLENME BOŞ BİR HEVES Mİ?


Bazı doktorlar glutensiz beslenmeyi reddederken, bir taraftan da giderek artan sayıda kitapta da, glutenin birçok sağlık sorunuyla bağlantısını gösteren çalışmalar yayınlanıyor. Bunlar arasında gut, nörolojik hastalıklar, alerjiler, otoimmün hastalıklar sayılabilir.


Bu kitaplardan biri de ( Ç.N.: Ülkemizde "Tahıl Beyin " adıyla yayınlanan ) Dr. David Perlmutter'in "Grain Brain" kitabı. Dr. Perlmutter bir nörolog, kitabında işlenmiş tahılların bunamaya nasıl sebep olduklarını anlatmış.


Benim bu konuyla ilgili olan kitabım, " The No Grain Diet " 2003'te yayınlandı. Sepesifik bir sağlık problemi olan kişilerde, yaptığım ilk müdahale hemen o kişinin diyetinden gluteni çıkarmak olur. 13 yıllık kitabımda da belirtildiği üzere, sadece glutenli olanlar değil tüm tahıllardan uzak durmak herkese faydalıdır. Böylece vücut yağı çok daha iyi yakar. Ayrıca sağlıklı yağ temizleyicidir ve vücudunuz için daha etkili bir yakıttır.


ÇÖLYAK HASTALIĞI BUĞDAY ALERJİSİ VE GLUTEN HASSASİYETİNE KARŞI


Çölyak hastalığı otoimmün bir hastalıktır. Çölyak hastaları, buğday ve diğer tahıllarda bulunan gluten nedeniyle birçok sindirim sorunu yaşarlar ve diyetlerinden gluteni %100 çıkarmaları bu insanların sağlığı için hayati önem taşır.

Birçok kişide de, değişik seviyelerde gluten intoleransı ya da hassasiyeti vardır. Bu insanlar glutensiz beslendiklerinde daha iyi hissederler. Eğer buğdaya alerjiniz varsa, buğday tüketmek otoimmün bir reaksiyona sebep olabilir. Bu durum, lgE denilen antikorların ya da diğer bağışıklık sistemi belirteçlerinin ölçümü ile tespit edilir. Diğer yandan, gıda intoleransı, yiyecekleri sindirmek içşn gerekli olan bir enzimin eksikliğinden kaynaklanır, vücutta genel yangıya sebep olur. Semptomları daha yavaş seyreder ve teşhis etmek daha zordur.


İshal ya da kabızlık, şişkinlik, baş ağrısı, anksiyete ve bitkinlik gıda intoleransının yaygın semptomlarıdır. Ama bu semptomlar hemen ortaya çıkmayabilir, bazen 3-5 saat, bazen de günler sonra belirtebilir. Araştırmacılar gluten hassasiyetinin gerçek olduğunu belirtiyorlar, ve popülasyonun %6'sını etkileyebileceğini ekliyorlar.


GLUTEN HASSASİYETİ GERÇEK !!


WebMD:7 de yazıldığına göre:

"Çölyak hastası ya da buğday alerjisi olmadığı halde, bazı insanlar glutenli gıdalar tükettikten sonra, vücutlarında acı veren değişiklikler olur.


Araştırmacı Armin Alaedini ; "Bunu neyin tetiklediğini bilmiyoruz, ama bu çalışma ilk kez göstermiştir ki; bu bireylerde net bir şekilde biyolojik değişiklikler bulunmaktadır.

Çalışmalarımız sayesinde bu durumu daha yakından tanıyabileceğiz. Bu gerçek bir durum. "

Gluten hassasiyeti olan insanların geçirgen bağırsak duvarı olduğu tespit edilmiştir. Bu kişilerde, geçirgen bağırsak nedeniyle, yüksek sayıda mikroorganizma dolaşıma geçer. Kanda bu mikroorganizmaların bulunması, bağışıklık sisteminin vücutta yangıya sebep olmasını tetikler.


GLUTEN HASSASİYETİ VE FODMAP REAKSİYONLARI


Buğday alerjisi, buğdayın içindeki belli proteinlere karşı vücudun gösterdiği bir reaksiyon iken, çölyak hastası olmadan glutene hassasiyet oluşması da yine proteinlere karşı bir reaksiyon olabilir. Ya da oligo-di-monosakkarid ve poliol ( FODMAP) olarak adlandırılan karbonhidratların zayıf emilimi de gluten hassasiyetine sebep olabilir.


FODMAP ( fruktoz, laktoz, galaktan ve poliolleri içeren), ince bağırsakta çok zor emilen ya da hiç sindirilemeyen şekerlerdir. Gluten hassasiyetine çok yakın semptomlara sebep olabilirler. Ve FODMAPlar çoğunlukla gluten de içerdikleri için, birbirinden ayrılması zor iki problem ortaya çıkarırlar.


GLUTEN HASSASİYETİ ÇOK SAYIDA İNSANI ETKİLEYEBİLİR


Gluten, glutenin ve gliadin moleküllerinden yapılan bir proteindir. Aslında elastik bir yapıştırıcının sıvı formu gibidir. Gluten; buğdayda, çavdarda, arpada, yulafta ve kızıl buğdayda bulunur.


Aynı zamanda işlem görmüş gıdalarda gizlenmiş olarak karşımıza çıkabilir gluten. Örneğin; nişastalar, malt, hidrolize sebze proteini (HVP), dokulu sebze proteini (TVP) ve doğal aromalar.


Eğer araştıracak olursanız, gluten içeren tahılların düzinelerce hastalığa ve sağlık sorununa yol açtığını göreceksiniz. Bunların en başında da nörotoksik olması geliyor. Dr. Perlmutter Grain Brain ( Tahıl Beyin) adlı kitabında, glutenin ve kazeinin ( süt ve süt ürünlerinde bulunan bir potein) özellikle nörolojik etkisini incelemiştir. Ve bu ikisinin hem beynimizi etkilediğini hem de otoimmün hastalıklara yol açtığını belirtmiştir.


Dr. Alessio Fasano'ya göre ise; gluten hassasiyeti sanıldığından daha yaygındır. O'na göre, hepimiz bir derecede glutenden etkileniyoruz. Çünkü hepimiz bağırsaklarımızda, glutenden dolayı zonulin denilen bir madde üretiyoruz.


Buğdayda, arpada ve çavdarda bulunan gluten, bağırsaklarınızı daha geçirgen yapar bu da proteinlerin kan dolaşımına geçmesine neden olur. Bu bağışıklık sisteminizi harekete geçirir ve vücutta kronik yangıya ve otoimmün cevaba neden olur. Yeni kitabı "Gluten Freedom" da Dr. Fasano şöyle demiştir:


" Gluten hassasiyetinin varlığı gösterilmiştir. Gluten hassasiyeti, insanları çölyak hastalığından 6-7 kat daha fazla etkilemektedir."


BUĞDAY SAĞLIĞINIZI NASIL ETKİLER?


Buğday batı dünyasında en çok yetiştirilen bitkidir. Fakat bugün yetiştirilen buğday, atalarımızın yetiştirip yediklerinden daha farklıdır. İşte bu farklılıklar gluten hassasiyetinin artışını açıklar:


Hibritleştirme buğdayın içindeki gluten oranını artırmıştır.

19 yy.'a kadar, buğday tıpkı diğer tahıllar, fasulyeler ve yemişler gibiydi. Saf buğday unu son 200 yılda rafine beyaz una dönüştü.


Glifosat (tarım ilacı) bulaşması da çölyak hastalığı, buğday alerjisi ve buğday hassasiyetinin gelişmesinde büyük rol oynamıştır. Roundup tarım ilacının aktif maddesi olan glifosatın kullanımı, son 15 yılda çarpıcı bir şekilde artmıştır.

Dr. Stephanie Seneff, özellikle GDO'lu mısır, soya ve buğdayda, glifosat kullanımı ile çölyak hastalığının artışı arasında kuvvetli bir ilişki olduğunu belirtmektedir.

Prolamin diye adlandırılan gluten proteinleri, bağırsak geçirgenliğini artırarak bağışıklık sisteminizi harekete geçirir. Bağırsaklarınızdaki bu geçirgenlik, sindirilmemiş gıdaların, bakterilerin ve sindirim artıklarının dolaşıma geçmesine neden olur, buna geçirgen bağırsak denir. Bu yabancı maddeler bağışıklık sisteminizi zorlar ve kronik yangıya sebep olur.


Gluten aynı zamanda bağırsaktan kaynaklandığını hemen anlayamayacağınız başka sağlık sorunlarına da sebep olur. Bunlara örnek olarak akne, atopik dermatit, tekrarlayan aftöz ülser (aft), vitiligo rahatsızlıkları verilebilir.


GLİYADİNLER BİRÇOK SAĞLIK SORUNUNDAN SORUMLUDUR


Buğdayda bulunan iki madde, gliyadin ve lektinler, birçok hücresel sorunla bağlantılıdır. Gliyadin glutende bulunan birincil derecede immünotoksik maddedir ve en çok zarar verenidir. Çölyak hastalığında, gliyadin, bağışıklık sistemini tetikleyerek, bağırsaklardaki villusların zarar görmesine sebep olur.


Gliyadin buğday ekmeğine esneklik veren maddedir ve bağırsak proteini olan zonulin adlı maddenin üretiminin artmasına sebep olur. Bu madde bağırsak duvarı hücrelerinin arasındaki boşlukların artmasına sebep olur. Yüksek seviyelerdeki gliyadin antikorlarının, şizofreni gibi psikriyatrik hastalıklarla bağlantılı olduğu gösterilmiştir.


Kanda gliyadin bulunması, aynı zamanda bağırsak geçirgenliğinin de göstergesidir. Kişinin çölyak hastası olup olmadığından bağımsız olarak gösterilmiştir ki; gliyadin, zonulin maddesinin fazla salgılanmasına neden olur. Gliyadin aynı zamanda, bağışıklık sisteminizin sinir sisteminize saldırmasına sebep olur.


Şizofreninin yanında gliyadin otizme de sebep olabilir. 2004 yılında yapılan bir çalışmada, otizmli çocuklarda gliyadine karşı oluşan antikor seviyelerinin yüksek olduğu gösterilmiştir.

Dikkat dağınıklığı ve hiperaktivite davranış bozukluğu olan birçok çocuk, tahılların çoğuna özellikle buğdaya karşı hassasiyet gösteriyorlar. 2011'de yapılan bir çalışmada, dikkat dağınıklığı ve hiperaktivite bozukluğu olan ve çölyak hastalığı olan kişilerde, 6 ay boyunca uygulanan glutensiz beslenmeden sonra belirgin şekilde olumlu değişimler gözlenmiştir. Sedef hastalığının da gliyadinle bağlantılı olduğu tespit esilmiştir.


LEKTİNLER HAYATINIZI NASIL ETKİLER?


Lektinler, bitkilerin kendilerini korumak için kullandıkları protein yapılarıdır. Lektinlerin en yüksek konsantrasyonda bulundukları durum, bitkilerin tohum halidir. Ve ishale sebep oldukları bilinir. Lektinler geniş aralıkta pH ve ısıya dayanabilirler. Bu yüzden filizlendirmek, fermente etmek ya da pişirmek onların hasta edici etkilerini yok edemez.

Lektinler sindirilmek için çok serttirler, vücutta birikip biyolojik

süreçlere müdahale edebilirler. Lektinlerin sebep oldukları rahatsızlıklar şöyledir:


Vücutta genel, kronik yangıya sebep olur

İmmün sistemi harekete geçirir

Nörotoksiktirler. Beyin duvarını geçerek sinir hücrelerine zarar verirler.

Eksitotoksite, beyinde hasarla sonuçlanan, sinir ucu reseptörlerinin aşırı çalışmasıyla alakalı bir süreçtir.

Sitotoksiktir.

Endokrin bozulmasına sebep olarak, kilo almaya, insülin ya da leptin direnci gelişmesine sebep olabilirler.

Kardiyotoksisite

Sindirim sisteminde rahatsızlıklara sebep olurlar.


GLUTEN HASSASİYETİ VE ÇÖLYAK HASTALIĞI NASIL TEDAVİ EDİLİR


Gluten hassasiyeti ve çölyak hastalığının tedavisi glutensiz beslenmedir. Ağustos 2013'te FDA bir besinin glutensiz olması için gerekli şartları şöyle açıklamıştır:


* Doğal yapısında gluten olmamalıdır. Örneğin: pirinç, mısır, kinoa, sorgum, keten tohumu, amarant gibi. ( Ç.N. Canan Hocamız, tüm tahıllarda az da olsa gluten olduğunu ve eğer hastalık durumu varsa, tüm tahılların diyetten çıkarılmasını söyler. )

* Gluten içeren herhangi bir tahılın glutenden bir şekilde arındırılarak glutensiz besin üretilebilir. Bu besindeki kabul edilebilir gluten miktarı 20 ppm'i geçmemelidir.

Tecrübelerime göre, hemen hemen herkes tahıllardan uzak durduğunda faydasını görür. Gluten hassasiyetiniz olsa da olmasa da. Çünkü tahıllar yüksek miktarda karbonhidrat içerirler. Ve bunlardan uzak durmak mitokondriyal fonksiyonu olumlu yönde geliştirir. Bu sizi insülin direncinden, fazla kilo almaktan, yüksek tansiyondan, tip2 diyabetten ve hatta kalp hastalıkları ve kanser gibi daha ciddi sağlık problemlerinden korur.

 

1 yorum:

NE KADAR KARBONHİDRAT TÜKETECEĞİNİZİ AÇLIK İNSÜLİNİ BELİRLER

Nisan 23, 2017 0 Comments


NE KADAR KARBONHİDRAT TÜKETECEĞİNİZİ AÇLIK İNSÜLİNİ BELİRLER!


Net karbonhidrat tüketiminin sınırlandırılması beslenme planının önemli bir unsuru olmalı, total karbonhidrat tüketimi değil ancak net karbonhidrat azaltılmalı. Beslenmemizde çok miktarda lif olması gerekiyor. Bunun iki temel nedeni var. Lifler yararlı bakterilerimiz için prebiyotik görevi yaparlar. Liflerin çoğu kısa zincirli yağ asitlerine dönüştürülürler ve bunlar da hücrelerimiz tarafından şeker yerine yakıt olarak kullanılabilir. Çoğu kişi temel yakıt olarak karbonhidrat yakıyor. Bununla ilgili sorun karbonhidratlar temiz yanmıyorlar; karbonhidrat yaktığımızda yağ yaktığımızdan % 30-40 daha fazla serbest radikal oluşur. Bu serbest radikaller, mitokondriyel DNA, hücre zarları, mitokondriyel elektron transport zinciri proteinler gibi önemli hücresel yapılara zarar verir. Çeşitli kronik hastalıkların riskini azaltmak için net karbonhidrat tüketimini sınırlandırıp yerine sağlıklı yağlar tüketerek vücudu yağ yakan moda geçirmek gerekir.


Zaman zaman açlık insülin seviyesini ölçtürmek gerekir. 5'in altı standart olarak normal kabul edilse de benim önerim 3'ün altında tutulmasıdır. İnsülinin temel rolü vücudumuzun kan şekeri düzeyini düzenlemektir. Net karbonhidrat içeren gıdalar yendiğinde aktive olur. Yüksek açlık insülin düzeyi işlenmiş gıda ve aşırı protein tüketimiyle birleşince genellikle insülin direncine yol açar. Eğer açlık insülin düzeyiniz 3'ün altındaysa sizin karbonhidrat tüketiminiz ideal demektir. Eğer 3'ün üzerindeyse o zaman net karbonhidrat tüketiminizi sınırlandırmalı, bunu da tahılları ve şekerleri tamamen beslenmenizden çıkararak yapabilirsiniz. İNSÜLİN DÜZEYİNİZ NE KADAR YÜKSEKSE O KADAR AZ KARBONHİDRAT YEMELİSİNİZ.


Açlık insülininiz 5'in altında değilse baklagiller, kuru fasulye çeşitleri ve pirinç, kinoa ve yulaf gibi tahıllardan da uzak durmalısınız. Ekmek, makarna, kahvaltı gevreği, cips, simit gibi işlenmiş tahıl ürünlerinden kesin olarak uzak durulmalı. Bu yiyecekler sadece insülin düzeyini fırlatmakla kalmıyor leptin direncini de tetikleyerek kilo vermeyi önlüyor. Karbonhidratları sınırlamanın yanı sıra früktoz tüketiminizi de günde 25 gramın altında tutmalısınız. Eğer insülin direnci ve leptin direnci vasa günde 15 gramın altında tutulmalı.


Net karbonhidrat tüketiminizi radikal şekilde azalttıktan sonra bunların yerine beslenmenize taze, organik, çiğ sebzeleri dahil edin. Bunlar iyi karbonhidrat kaynakları olup bizi çeşitli hastalıklardan korur ve hücrelerimize ve dokularımıza vitamin, mineral ve besin temin ederler. Ancak tüm sebzeler besin açısından eşit değildir, o nedenle iyi beslenebilmek için çeşitli sebzeler yemeye özen göstermeliyiz.


Sebzeleri hazırlama şekli de besin açısından önemlidir. Yüksek ısıya maruz kalmak sebzeleri besin değeri açısından bozmaktadır. Mümkün olduğunca çiğ sebze tüketmek sağlıklıdır.


Sebzeleri sağlıklı olarak tüketmenin bir diğer yolu da fermente olarak tüketmektir. Fermente yiyecekler potansiyel olarak toksin atıcı görev yapıyorlar. Aynı zamanda fermente sebzeler zengin probiyotik kaynağıdır.

0 yorum:

DAHA FAZLA D VİTAMİNİ DAHA AZ KANSER RİSKİ!

Nisan 23, 2017 0 Comments


Yeni bir çalışma daha fazla D vitaminiyle daha az kanser riski olduğunu gösterdi.


Creighton Üniversitesi'nin yeni yaptığı bir çalışmanın sonuçları D vitamini düzeyi yüksek olduğunda kanser riskinin azaldığına dikkat çekiyor.


Kalsiyum destekleri yanında D3 vitamini verilen kadınların kanser risklerinde % 30 azalma olmuş. Görünen o ki kanser riskini anlamlı ölçüde azaltmak için mevcut tavsiye edilen miktarlardan daha yüksek düzeyde D vitaminine ihtiyaç var. Araştırmacıların lideri Creighton Üniversitesi Tıp Profesörlerinden Joan Lappe kanda D vitamini düzeyinin yükselmesiyle kanser riskinin azalması arasında bir bağlantı olduğunu belirtiyor.


Lappe bu çalışmanın sonuçlarının D vitamininin kanserle mücadelede çok önemli bir araç olduğunu gösterdiğini söylüyor. Lappe'ye göre vücutta tüm hücrelerin fonksiyonlarının iyi olabilmesi için D vitaminine ihtiyacı var. Yeterli D vitamini olmadığında normal olarak fonksiyon gören hücreler kötücül hücre haline dönüşebiliyor.


Kaliforniya Üniversitesi San Diego'dan bu çalışma grubuna araştırmacı olarak katılan Cedric Garland bu çalışmanın yüzyılın en önemli bilimsel çalışması olduğunu belirtiyor. Açıkça görülüyor ki D vitamininin insan sağlığı, özellikle de kanserin önlenmesindeki hayati rolüne daha çok dikkat çekilecek.


Ulusal Kanser Enstitüsü bazı epidemiyolojik araştırmaların sonuçlarına göre güney enlemlerde yaşayanlar arasında bazı kanserlerin görülme sıklığının daha düşük olduğunu belirtiyor. Bunun da daha fazla UVB ışınlarına maruz kalarak daha fazla D vitamini sentezledikleri için olabileceğine dikkat çekiliyor. Sonuç olarak daha fazla güneş, daha fazla D vitamini içeren yiyecekler ve D vitamini takviyeleriyle kanser riski azaltılabilir.

0 yorum:

UZUN YAŞAMAK İÇİN NE YEMEK NE YEMEMEK GEREK?

Nisan 23, 2017 0 Comments


Yeni bir çalışma bazı yiyecekleri doğru miktarlarda yemenin kalp hastalığı, inme, Tip 2 diyabet gibi hastalıklardan ölüm riskini yarı yarıya azalttığını gösteriyor. Pek çok kişinin yemediği "iyi" yiyecekler omega 3 yağları, kavrulmamış kuruyemişler, tohumlar, sebzeler ve deniz somonu olarak sayılabilir. Kaçınılması gereken "kötü" yiyecekler ise çiftlikte üretilen deniz ürünleri, şekerli, gazlı içecekler, yapay tatlandırıcılar, işlenmiş etler, besi çiftliklerinde yetiştirilen hayvanların etleri olarak sayılabilir. Ayrıca meyve tüketiminin hatta toplam früktoz tüketiminin de sınırlandırılması gerekir.


Ayrıca sodyum/potasyum oranının dengelenmesi de büyük önem taşıyor. Fazla tuz tüketiminin ölümle bağlantılı olduğunu araştırmalar gösteriyor. Ancak esas sorun fazla tuzdan çok sodyum/potasyum oranıdır. Sağlık için bu oranı dengelemek çok önemlidir. Bu oranın bozulmasının ardındaki en önemli neden işlenmiş gıda tüketiminin artarak taze sebze tüketiminin azalmış olmasıdır.


Potasyum vücuttaki kimyasal ve elektriksel süreçlerin dengelenmesi için kalsiyum, magnezyum, klorür gibi çok gerekli olan bir elektrolittir. Potasyum ana minerallerden biri olarak kabul ediliyor çünkü kasların işlevlerinde, vücut sıvılarının düzenlenmesinde, kan şekerinin dengelenmesi, sinir iletilerinin iletilmesi ve kan basıncının düşürülmesinde önemli rol oynar.

0 yorum:

Elma Sirkesinin Faydaları

Nisan 23, 2017 0 Comments


0 yorum:

Sıfır yağla beslenmenin zararları

Nisan 23, 2017 0 Comments


Beyin fonksiyonları zayıflayabilir:

Beynin yüzde 70'i yağdan oluşur. Bu önemli organımızın düzenli çalışması için beyne sürekli yağ asidi akışı olması gerekir. Beyinde nöron denilen sinyal ileticileri ancak yağ ile aktif çalışabilmektedir.

Beslenmede yağ miktarı çok azaldığında bu aktif çalışma düzeni bozuluyor, kanda kolesterol düzeyi de olması gerekenin çok altına iniyor, çok düşük kolesterol seviyeleri de dikkat eksikliği, konsantrasyon bozukluğu, akıcı konuşamama ve karar vermede zorlanma sorunlarına yol açıyor.


Kalp sağlığı tehlikeye girebilir:

Bugün artık sağlıklı yağ ile beslenmenin damarları tıkamadığını ve kalp krizine yol açmadığını iyi biliyoruz. İşlenmiş yani rafine edilmiş yağlar, katı yağlar ve bolca şeker tüketimi kalp krizine zemin hazırlayabiliyor. Yağı çok sınırlamak kan yağlarının artmasına neden oluyor ve kalp hastalıkları için bir risk oluşturabiliyor.


Hormonları dengesizleştirir:

Beslenmede doğru yağı yeterli miktarda tüketmek hormonların dengeli çalışması için en önemli faktör. Çünkü yiyeceklerle alınan yağlar hormonların sentezlenmesinde kullanılıyor. Düşük yağlı ya da yağsız diyetler ile zayıflama özellikle kadınlarda kısırlık ve hormon dengesizliklerine neden olabilir. Kadınlarda hamile kalmada zorluk ve menstürasyonda bozulma görülebiliyor.


Aşırı yemeye yönlendirebilir: Özellikle yağsız beslenerek zayıflamaya çalışanlarda gördüğüm en önemli sorun diyet süresince zayıfladıkça iştahın artmasıdır. Çünkü yağsız beslenen kişilerde vücudun kalori harcaması azalır ve doğal olarak açlık hissi açığa çıkar. Beslenmemizde dengeli yağ miktarını bulundurduğumuzda açlığı tetikleyen hormon kontrol altında tutulur ve aşırı yeme eğilimi dengelenir.


Sindirim sistemi problemleri artar:

Yağsız beslenme sindirim sistemini kurutur. Sindirim sisteminin dengeli çalışması için probiyotik ve diyet lifi kadar sağlıklı yağlar da önemli. Zeytinyağı, ceviz, balık gibi besinler bu yararlı etkiyi arttırır ve kabızlığı önler.

0 yorum:

Faydali Bazı Bilgiler

Nisan 19, 2017 0 Comments


0 yorum:

BÖBREK TAŞLARINA SON DENENMİŞ TARİFTİR

Nisan 19, 2017 0 Comments


BÖBREK TAŞLARINA SON DENENMİŞ TARİFTİR




Böbrek taşı ağrısının ne demek olduğunu bilen birisi olarak sizlerle böbrek taşlarımdan nasıl kurtulduğumu paylaşmak istiyorum arkadaşlar




10 yıl öncesi idi böbrek taşı ağrısı ile tanışmam ağrı tuttuğu zaman ambulansla zor yetiştiriyorlardı. tüm müdahaleler yapılmasına rağmen bir türlü kurtulamamıştım taşlardan o geçirdiğim ağrıları dönemleri hatırlamak bile istemiyorum. Rabbim ne bana ne de başkasına yaşatmasın. annemin bana uyguladığı mucize gibi bir kür ile taşlarımdan kurtuldum nasıl derseniz? hemen anlatıyorum




Avakado yaprağı, Isırgan otu, Ebegümeci




Bu 3 otu aktardan aldıktan sonra hepsi aynı oranda bir tencereye koyup kaynatın ve soğumaya bırakın ve bu suyu şişelere boşaltın ve sabah öğlen akşam 1 bardak (hatta ben daha fazla aklıma geldikçe içtim diyebilirim) için.




ben annemin sayesinde küre başladım 10 yada 15 gün sonra doktora gittim çünkü taşı düşürdüğümden şüphelenmiştim ama emin değildim çünkü hiç düşerken hiç ağrı hissetmemiştim...




Alıntıdır.

0 yorum:

Kuru üzüm

Nisan 19, 2017 0 Comments


0 yorum:

Kereviz Antioksidandır

Nisan 19, 2017 0 Comments


0 yorum:

Nohut

Nisan 19, 2017 0 Comments


0 yorum:

Kalsiyum Açısından Zengin 14 Besin

Nisan 19, 2017 0 Comments


0 yorum:

Doğal meyve suyu zeytinyağı

Nisan 19, 2017 0 Comments


Doğal meyve suyu zeytinyağı

Kalp hastalığı, iltihap ve kanserden koruyan zeytinyağını doğal bir meyve suyu olarak olarak kabul edebiliriz. Zeytinyağı içinde bulunan tekli doymamış yağ sitleri sayesinde kalp hastyalıklarına karşı ve kansere karşı koruyucu görev yapar. Zeytinyağı içinde bulunan polifenoller ve özellikle oleuropein antioksidan etkileri sayesinde hastalıklardan korur. Zeytinyağının rafine edilmemiş şekli ise en faydalı olanıdır. Yapılan çalışmalarda günde 25 ml zeytinyağı kullananlarda kötü kolesterol olan LDL kolesterolün azaldığı, total kolesterolün düştüğü iyi kolesterolün arttığı saptanmıştır. Amerikan Gıda İlaç Teşkilatı (FDA) günde 2 yemek kaşığı zeytinyağı yiyen kişilerde koroner kalp hastalığı riskinin azaldığını belirtmiştir. Laboratuar çalışmalarında zeytin ve zeytinyağı içinde bulunan oleuropein’in antioksidan etki gösterdiği ve yaşlanmayı önlediği gösterilmiştir.

Zeytin yaprakları da sağlığa faydalı maddeler vardır. Yapılan çalışmalar zeytin ağacı yapraklarının antibiyotiklere cevap vermeyen enfeksiyonlarda faydalı olduğunu göstermiştir. Yaprakta bulunan oleuropein isimli madde mikropları önleyici ve antioksidan etkiye sahiptir. Bu maddenin virüs geçişini ve HIV geçişini önlediği, diabetik sıçanlarda şekeri düşürdüğü de saptanmıştır. Elenolic asit isimli bir asit de vücutta oleuropeinden oluşur ve mikropları öldürür..

0 yorum:

Kabak Çekirdeği Faydaları

Nisan 19, 2017 0 Comments


0 yorum:

GİZLİ ŞEKER

Nisan 19, 2017 0 Comments


ASRIN HASTALIĞI ŞEKER HASTALIĞI GİZLİ ŞEKER DİYE BİR HASTAŞLIK VAR LÜTFEN DEVAMLI KAN ŞEKERİNİZİ ÖLÇTÜRÜNÜZ EN AZ AYDA BİR ÖLÇTÜRÜNÜZ.


Kan Şekeri Nasıl Düşürülür


Kan şekeri nasıl düşürülür? Şeker hastalarının en büyük sorunlarından bir yüksek seviyelerde olan kan şekerini düşürme çabasıdır. Kullanılan insülin ve ilaçlara rağmen kan şekeri düşmüyorsa ya da kan şekerini kontrol altına almak alternatif yollara ihtiyaç duyulabilir. Bazı bitkiler ve kürler kan şekerini düşürerek düzenlemeye yardımcı olabilir.


Kan Şekeri Nasıl Düşürülür?


Egzersiz Programları: Kan şekerini düşürmenin en kolay ve ideal yollardan biri düzenli egzersiz yapmaktır. Çok aktif bir yapıya sahip olunmasa bile her gün yapılan yarım saatlik düzenli yürüyüşler sayesinde kan şekeri kontrol altına alınabilmektedir.


Sık Aralıklar İle Yemek: Sık aralıklar ile azar azar beslenmek kan şekerini düzenleyen en önemli unsurlardan biridir. Uzun süre aç kalmak kan şekerini yükselterek halsizlik ve titremelere yol açabilir. Bu nedenle azar azar sık aralıklarla beslenmek gerekir.


Doğru Gıdaların Seçimi: Glisemik indeksi yüksek olan besinler kan şekerinin yükselmesine yardımcı olur. Lif, yulaf ezmesi ve sebzeler glisemik indeksi yüksek besinler arasında yer almaktadır.


Şeker: İşlenmiş şeker kan şekeri düşüklüğü yapanların uzak durması gereken bir şeker türüdür. İşlenmiş şeker yerine beslenme programına doğal tatlandırıcılar dahil edilmelidir.


Lif Yönünden Zengin Besinler: Lif özellikle sebze ve meyvelerde bolca bulunmaktadır.


Kan Şekeri Nasıl Düşürülür


Öğünler sonra hızlı bir şekilde yükselen kan şekerini önlemek için lif yönünden zengin içeriğe sahip besinler ile beslenmek gerekir. Greyfurt, portakal, armut, fasulye ve fıstık lif yönünden zengin içeriğe sahip besinler arasında yer almaktadır.

Kan Şekerini Düşüren Diğer Besinler Nelerdir?


Semizotu

Maydanoz

Soğan,Sarımsak

Tarçın

Çemen

Enginar

Mısır Püskülü

Soya Fasulyesi

Lahana

Ispanak

Dereotu

Limon

Karnabahar olarak sıralanabilir.

Kan Şekerini Düşürmek İçin Lahana Kürü


Malzemeler


1 litre su

7-8 tane beyaz lahana yaprağı

Hazırlanışı Ve Kullanılışı: 1 litre kadar su uygun bir tencereye alınarak kaynatılır. Kaynayan suya lahana yaprakları atılır ve tencerenin ağzı kapatılarak 15 dakika kadar kışı ocakta kaynatmaya devam edilir. Kaynayan lahanalar ocaktan alınarak soğumaya bırakılır. Kür ılıdıktan sonra süzülerek suyu alınır. Elde edilen su 1,5 su bardağı şeklinde aç karnına 1 hafta boyunca düzenli olarak içilir. Kür her gün taze hazırlanmalıdır. Ertesi güne kalan kür içilmemelidir.


Şayet bir kerede 1,5 su bardağı içmekte güçlük yaşanıyorsa gün içinde belli aralıklar ile aç karnına 1 çay bardağı olarak 3 defa içilebilir. Kan şekerini düzenlemek için lahana kürü yılda 4-5 defa tekrarlanabilir.

0 yorum:

Ağrı nedir ?

Nisan 17, 2017 0 Comments


Ağrı nedir?


Tanım: Uluslararası Ağrı Çalışmaları Derneğine göre “Vücudun herhangi bir yerinden kaynaklanan, gerçek ya da olası bir doku hasarı ile birlikte seyreden, hastanın geçmişteki tüm deneyimlerini kapsayan, hoş olmayan, emosyonal ve sensoryal bir duygudur”.


Sınıflandırma:

Süresine göre

Akut ağrı: Ameliyat sonrası ve travma ağrısı

Kronik ağrı: 3-6 aydan uzun süreli kanser ağrısı, nöropatik ağrı vb.

Etyolojisine göre

Kanser ağrısı

Artritik ağrı

Postherpetik nevralji

Ameliyat sonrası ağrı

Orak hücre anemisine bağlı ağrı vd.

Somatik Ağrı: Ani, keskin, iyi lokalize; travma, kırık, çıkık

Visseral Ağrı: Künt, yavaş karakterlidir. İç organ kaynaklıdır. Zor lokalize edilir.

Sempatik Ağrı:Yanma hissi, ekstremitelerde trofik bozukluklarla karakterizedir.

Mekanizmasına göre

Nosiseptif Ağrı

Somatik Ağrı: Ani, keskin, iyi lokalize; travma, kırık, çıkık

Visseral Ağrı: Künt, yavaş karakterlidir. İç organ kaynaklıdır. Zor lokalize edilir.

Nöropatik Ağrı: disk hernisi, diabetik nöropati

Psikojenik Ağrı

Ağrı bölgesine göre

Baş ağrısı

Boyun ağrısı

Bel ağrısı

Pelvik ağrı


Ağrı Değerlendirmesi:

Ağrı son derece subjektif bir algılama olup, kişisel, kültürel, etnik ve psikolojik faktörlerden etkilenir. Ölçümünde çeşitli yöntemler geliştirilmiştir:

Tek boyutlu yöntemler

Kategori skalaları: Hastadan ağrı şiddetini tanımlayan sözcüğü seçmesi istenir.

Sayısal skalalar (NRS-Nümerik değerlendirme skalası): Hastalara ağrı şiddetine 0-10 ya da 0-100 arasında not vermesi istenir.

Görsel analog skala (VAS): Hasta bir ucu hiç ağrı olmayan, diğer ucu ise dayanılamayacak kadar şiddetli ağrıyı ifade eden 10 cm’lik bir çizgi üzerinde ağrısının şiddetini işaretler.

Çok boyutlu yöntemler: Ağrıyı duyusal, affektif ve şiddet açısından değerlendiren yöntemlerdir. Örnek olarak McGill Ağrı Anketi, West Haven Ağrı Sorgulama Formu, Kısa ağrı sorgulama formu sayılabilir.


Tedavi:

Nedene yönelik tedavi ağrı tedavisinin öncelikli yaklaşımı olmalıdır. Ancak nedene yönelik tedavi sürerken ağrının giderilmesi de gereklidir. Tedavi yöntemleri:

Farmakolojik yaklaşımlar: Ağrı kesiciler

Fiziksel yöntemler: Sıcak uygulama, soğuk uygulama, masaj, bası ve vibrasyon, egzersiz, pozisyon değiştirme, immobilizasyon

İnvazif yöntemler: Bloklar

Cerrahi yöntemler

Psikososyal yöntemler: Kognitif ve davranışsal yaklaşımlar, relaksasyon, hipnoz, kognitif yansıtma ve şekillendirme, hasta eğitimi, psikoterapi

0 yorum:

Radika otu

Nisan 17, 2017 0 Comments


Tam bir şifa kaynağı radika otu! 1800 yıllık lezzettin bilinmeyen faydaları…!


Radika otu, diğer bilindik adı ile karahindiba otu, farklı şekiller de kullanılan faydalı bir ottur. Bu otun özellikle kök kısmı kullanılmaktadır. Ancak ülkemizde yaygın olarak bitkinin çayı tüketilmektedir. Radika otunun bitkisel çay olarak hazırlanıp tüketilmesi sağlık açısından da çok faydalıdır.


Besleyici değeri yüksek bir sebze olan radika vücuda güç ve zindelik verir.


Göğsü yumuşatır ve öksürüğü keser.


İdrar söktürür ve safra salgılarını arttırır.


Mesane ve kalın bağırsak iltihaplarını gidermekte faydalıdır.


Anne sütünü arttırır.


Sarılıkta ve gut hastalığında faydalıdır.


Uykusuzluğa iyi gelir.


Karaciğer şişkinliğini indirir.


Böbrek ve safra taşlarını düşürmeye yardımcı olur.


Sebze olarak yetiştirilen radikanın yaprakları salata olarak tüketilebilir.


Kökü de yaşken doğranıp salatalara katılabileceği gibi kurutulduktan sonra öğütülerek kahveye yapımında da kullanılır.


Yaprakları kaynatılıp lapa haline getirildikten sonra harici olarak egzama ve sivilcelerin üzerine sürülürse faydalı olur.


Ayrıca, cildi temizleyici ve nemlendirici etkisi nedeniyle yüz maskelerine de katılabilir.

0 yorum:

BESİN DESTEKLERİNİN OMURGA SAĞLIĞINDAKİ YERİ

Nisan 17, 2017 0 Comments


BESİN DESTEKLERİNİN OMURGA SAĞLIĞINDAKİ YERİ


İnflamasyon, ağrı, kızarıklık ve şişme ile kendini gösteren bir klinik tablodur. İnsan organizmasında omurga eklemleri, kaslar, tendonlar, ligamentler ve kemik yapılardaki anormallikler ağrı ve inflamasyona yol açabilir.

Günümüzde sıklıkla bazı antiinflamatuar ilaçlar (ağrı kesiciler) bunun tedavisinde kullanılmaktadır. Ancak bu ilaçların mide-barsak sistemi, kemik iliği, böbrekler ve kalp-damar sistemi üzerine olan yan etkileri uzun süreli kullanımlarını kısıtlamaktadır.

Doğal besinlerde bulunan pek çok madde omurga ve diğer eklemlerin dejenerasyonunun gecikmesi ve hatta önlenmesine katkıda bulunabilir. Bu maddelerin besinlerle alınması ya da beslenmeyi destekleyici preparatların kullanılması bel ve omurga sağlığına katkı sağlayabilir.


Omega 3

Balık yağının kas, iskelet ve bel fıtığı için kullanımı 18. Yüzyıla kadar gitmektedir (Curtis). Bir çok çalışma omega 3 poliansatüre yağ asitlerinin en etkili doğal antiinflamatuar madde olduğunu göstermiştir.

Koroner arter hastalığının önemli nedenlerinden olan damarlardaki inflamasyonu azalttığı için Amerikan Kalp Derneği (AHA) tarafından önerilmektedir. Çok balık tüketen ülkelerde nörodejeneratif hastalıklar ve depresyon da daha az görülmektedir (Daviglus).

Ayrıca direkt olarak ağrı kesicilerin etki ettiği mekanizma ile antiinflamatuar etki yaratmakta, ayrıca beldeki disk ve bir çok eklemin kıkırdağındaki hasarın önlenmesinde etkili olmaktadır.


Zerdeçal

Zencefil ailesinden çiçekli bir bitkiden ekstrakte edile sarı pigmentli, Ayurvedik ve Çin tıbbında antiinflamatuar olarak kullanılan bir maddedir.Kolit, nörodejeneratif hastalıklar, artrit ve kanser tedavisinde kullanımı önerilmektedir. Ağrı kesicilerle kullanıldığında etkilerini artırdığı ve dozlarını azalttığı bilinmektedir (Araujo, Badria).


Akgünlük (Bostwellia serrata)

Hindistan, Afrika ve Arap yarımadasında yetişen bu ağacın reçinesinin antiinflamatuar, anti-artritik ve ağrı kesici özellikleri olduğu bilinmektedir (Safayhi, Gupta). İçeriğinin proinflamatuar enzimleri inhibe ettiği çeitli çalışmalarda gösterilmiştir (Singh, Sharma, Raychaudhuri).


Kondroitin sülfat

Normalde vücudun eklem çevresindeki kıkırdakta bulunan bir glikozaminoglikandır. Başlıca fonksiyonları: zararlı proteazları inhibe etmek, eklemdeki glikozaminoglikanları artırmak ve sinovial trombüsleri engellemektir. Klinik çalışmalarda sinovial hyaluronik asiti artırdığı gösterilmiştir (Lopes Vas). Bu nedenle omurga ve diğer eklemlerin dejeneratif olgularında faydalı olabilmektedir


Glukozamin

Glukozaminoglikan ve proteoglikanların vücutta üretiminde önemli bir hammaddedir. Kıkırdak hücreleri, kollajen ve proteoglikan yapımını uyarır, sinovia hücrelerini uyarır ve antiinflamatuar etki gösterir. Osteoartritte yavaş bir şekilde etkisini gösteren bir maddedir.


Metil sülfonil metan (MSM, DMSO2)

Kükürt içeren bir maddedir. Bir çok besin desteği içinde bulunmaktadır. Özellikle diz osteoartritinde olumlu etkileri çalışmalarca kanıtlanmıştır (Brien, Kim, Debbi, Pagonis). Antioksidan ve antiinflamatuar etkileri konusunda da çalışmalar vardır (Barmaki, Nakhostic-Roohi).

0 yorum:

GOJI BERRY ( Kurt Üzümü )

Nisan 17, 2017 0 Comments


HAKKINDA BİLMENİZ GEREKENLER !!!!!


Son yıllarda adından sıklıkla bahsedilen, diyet yapan kadınların favorisi goji berry tam bir besin deposu!


Süper besin: Goji Berry (Kurt üzümü)

Dünya’da Goji berry ya da wolf berry diye bilinen ancak ülkemizde pek bilinmeyen Kurt Üzümü ‘nün orijini Asya ve çoğunlukla Tibet ve Moğolistan’da dünyanın en yüksek dağları olan Himalayalar’da yetişiyor.

Goji Berry, dünyadaki besin değeri en yüksek olan meyvelerden biri.

Çok kuvvetli bir antioksidan olan bu meyve Çin’de tıp alanında 2000 yıldır kullanılıyor.


100 gramında portakalın içerdiği C vitamini oranının 3 katını içeren gojiberry’nin içinde 149 miligrama kadar C Vitamini bulunduğu tespit edilmiştir.

Ayrıca bilinen en güçlü antioksidanlardan biri olan goji berry’nin 100 gramındaki antioksidan düzeyi 30.500 ki bu oranı 10.450 antioksidan düzeyi ile nar ve 2750 antioksidan düzeyiyle yaban mersini izliyor.


Goji berry harika bir protein deposu, 19 farklı amino asit içerir (Arı poleninden altı kere daha yüksek) Methionine, Leucine, Isoleucine, Lysine, Phenylalanine, Threonine , Tryptophan, Valine … , protein oranı % 13.

Yüksek değerde betakaroten, çinko, kalsiyum, germanyum, selenyum, fosfor vb 21 iz minerallerini içerir.

Havuçtan daha iyi bir beta karoten kaynağı olan goji berry ayrıca göz sağlığı için çok yararlıdır olan ve göz retinasında bulunan iki karotenoidden biri olan Zeaxanthin içerir.

B-complex, %8 E vitamini, , karetenoid, Cyperone içerir.

Karaciğer tarafından kolin’i üretmek için kullanılan Betain içerir. Betain sakinleştirici, hafızayı arttıran, kas büyümesini terfi ettiren ve yağlı karaciğer hastalığına karşı koruyan bir bileşiktir.

Betain ayrıca, vücudun enerji tepkilerinde kullandığı metil gruplarını sağlar ve homosistein düzeylerini azaltmaya yardım edebilir.

Goji berry içerdiği Beta Sitosterol sayesinde kolesterolü düşürür. Löseminin bütün büyük tiplerine karşı aktif olan doğal bir bileşik olan Physalin içerir.

Yine goji berry içeriğinde gözlenen Germanyum kansere karşı koruyucu bir iz mineralidir. Nadiren, yiyeceklerde bulunur.

Güçlü bir anti fungal ve anti-bakteriyel Solavetivone içerir.


Goji berry ayrıca;


* Ömür uzunluğunu artırmak için ve kuvvet verici olarak kullanılır.


* Cinsel iktidarsızlık ve büyüme hormonlarına iyi gelir.


* Kalp ve kan basıncına faydası olan maddeler içerir.


* DNA’yı korur.


100 gr kurutulmuş goji berry içeriğine baktığımızda:


* Kalsiyum: 112 mg


* Potasyum: 1,132 mg


* Demir: 9 mg


* Çinko: 2 mg


* Selenyum 50 mikrogram


* Riboflavin ( Vitamin B2) : 1,3 mg


* Vitamin C: Tam yelpazede 148 mg, en dar spektrumda 29 mg


* Beta-keroten: 7 mg


* Zeaksatin: 25mg ve 200 mg arası değişmektedir


* Poliskarin: Öz ağırlığının % 31′i kadar yani 100 gr da 31 gr.



Kurt Üzümü Kullanımı – Goji Berry Nasıl Kullanılır ?


Tadı kiraz ve yabanmersinine benzeyen bu harika besin Çin’de pirinç yemekleri, çorbalar ve çay yapımında kullanılmaktadır.

Çin’in bazı bölgelerinde taze olarak da tüketilmekte.

Goji Berry’ler genellikle kurutularak ya da goji berry suyu olarak ihraç ediliyor.

Son yıllarda Goji suyu da Avrupa ve Amerika’da yaygın olarak tüketilmeye başlanmıştır.

Goji suyu genellikle 1 litrelik şişelerde satılır ve goji suyunun da sağlık üzerindeki etkisinin goji meyvesiyle aynı olduğu bilinmektedir.

Türkiye’de taze meyvesini ve suyunu bulmak pek mümkün değildir.

Kurutulmuş goji berry meyvelerini günde bir avuç taze olarak tüketebilirsiniz.

0 yorum:

Nohut Suyu Faydaları

Nisan 17, 2017 0 Comments


 Haşladığınız Nohudun Suyunu Atmamanız Gerektiğini Gösteren Öneriler...


 Ciltten kalbe, uykusuzluktan böbreklere kadar bir çok şeye iyi gelen nohudun suyu da çok faydalıdır.


 Haşladığımız nohudun suyunu atmamamız gerektiğini haberimizden sonra anlamak mümkün.


Nohut haşladığınız su ile yüzün yıkanması aknelere ve sivilcelere iyi gelir. Nohut suyu ile yüzün yıkanması ciltteki ölü hücreleri temizler, fazla yağdan cildi kurtarır, cildi nemlendirir, cilt hücrelerini yeniler.


Nohut suyu ciltteki sivilceleri gidermede çok faydalıdır. Haşlanmış nohut suyunu sivilceler üzerine sürün. Ayrıca ciltteki lekelerin yok edilmesinde de faydalıdır.


Nohut suyu akciğeri temizler, nohut suyunun yaraları hızlı iyileştirici etkisi vardır.


Nohut suyu bağışıklık sistemini güçlendirir. Hastalıklardan koruyucu etkisi vardır. Nohut suyu romatizmal ağrılara iyi gelir. Ayrıca sırt ağrısına da iyi geldiği bilinir. Ağrılı bölgeye nohut suyu ile masaj yapılması gerekir.


Nohut suyu ağız ağrılarına ve yaralarına da iyi gelir. Ağız içindeki bakterileri öldürür.


Sindirim sistemine faydalı olan nohut suyu bağırsakları temizler. Nohut suyu diyetteki hastalara tokluk hissi verdiğinden önerilir.


Ayrıca aç karına içilen nohut suyunun bağırsaktaki kurtları dökücü özelliği vardır.


 Bazı hekimlere göre sirkede ıslatılan nohut aç karnına yenilirse ve yarım gün aç kalınırsa kurtları öldürür.


HAŞLANAN NOHUT SUYUNUN KULLANIM ALANLARINI SEVDİKLERİNLE PAYLAŞ HERKES ÖĞRENSİN

0 yorum:

MAGNEZYUM YETERSİZLİĞİNİ İŞARET EDEN 6 SEMPTOM

Nisan 17, 2017 0 Comments


MAGNEZYUM YETERSİZLİĞİNİ İŞARET EDEN 6 SEMPTOM


1)Kas Krampları ve Spazmlar


2)Uyku Problemi


3)Çikolata Arzusu


4)Anksiyete


5) Yüksek Tansiyon


6)Düzensiz Kalp Atımı


Gözünüz dönmüşçesine çikolata yemek istiyor musunuz?(Çikolata aşığı dışındakiler) Gecenin bir vakti kas spazm mı nedeniyle kendinizi halının üstünde buldunuz oluyor mu? Ya da ne yaparsan yap çözüm bulamadığın uyku problemin? Sebebi önemsemediğin magnezyum minerali olabilir. Çünkü magnezyum vücutta 300’den fazla enzimatik reaksiyonun içerisinde yer alır.


1)Kas Krampları ve Spazmlar


Sandalyenin üzerinde otururken aniden bacağında bir ağrı ve gerilme hissi ya da gece uykunun en tatlı yerinde baldırında müthiş bir acı ve zonklama. Kramp, bir kas ya da kasın içindeki bir kas grubunun istem dışı olarak kasılmasıdır. Kas krampları, kas spazmları bir sonucudur. Magnezyum vücutta kasların gevşemesine yardımcı olur ve eksikliği durumunda kasların istemsiz küçülür ve gerilir.


2)Uyku Problemi


Magnezyum, merkezi sinir sistemi fonksiyonunda önemli bir rol oynar. Vücudunuza yeterli magnezyum almazsanız, uykusuzluk problemi yaşayabilirsiniz. Vücudunuzu ve zihninizi şarj etmek için kritik uyku döngüsü olan REM uykusu için de yeterli magnezyum alımı şarttır.


3)Çikolata Arzusu


Bitter çikolatanın magnezyum içeriği yüksektir ve tek kare bitter çikolata günlük alınması gereken magnezyum değerinin yaklaşık %24’ü karşılar. Önlenemeyen bir çikolata arzusu da magnezyum eksikliği göstergesi olabilir. Aslında bazen eksik olan minerali vücudunuz; o minerali yüksek miktarda içeren besini arzulayarak size söyler. Durup, dinlemek ve hissetmek gerek.


4)Anksiyete


Magnezyum en güçlü rahatlama mineralidir. Magnezyum eksikliği sonucunda merkezi sinir sistemi etkilenir ve endişe, huzursuzluk gibi duygularla sarılırsınız. Endişeli hissettiğinizde, 1 avuç badem, kaju fıstığı, kabak çekirdeği karışımı ya da 1 kare bitter çikolata yiyebilirsiniz. Ya da nane ve adaçayı içebilirsiniz.


5) Yüksek Tansiyon


Diyetinize mutabık kalıyor fakat yine yüksek tansiyondan mustaripseniz, çözüm magnezyum olabilir. Magnezyumun bir diğer önemli görevi de kan damarlarını gevşetmesidir. Yetersiz magnezyum alımı kan damarlarının daraltarak yüksek tansiyona sebebiyet verebilir. Aynı zamanda yetersiz magnezyum alımı elektrolit dengesizliğe sebep olduğundan yüksek tansiyona neden olabilir.


6)Düzensiz Kalp Atımı


Kalp kaslardan oluşan bir organdır. Düzgün çalışması için de magnezyum olmazsa olmaz minerallerdendir. Magnezyum yetersizliğinde kalp atımındaki ritim bozulur

0 yorum:

Çocuklarda Ateş Nasıl düşürülür, Ne Yapmalı

Nisan 17, 2017 0 Comments


ÇOCUKLARDA ATEŞ Nasıl düşürülür, ne yapmalı


Bebekler ve çocuklarda ateşlenme çok normal bir olgu olmakla birlikte özellikle ilk deneyimlerinde ebeveynleri çok telaşlandırır. Ateş çocuğun hasta olduğunun bir göstergesidir ve genellikle viral bir enfeksiyon sonucu yükselir. Ancak tek başına ateş çocuğun hastalığının ne denli ciddi olduğunun bir göstergesi değildir. Şöyle ki, hafif bir enfeksiyon geçiren bir çocuğun ateşi çok yükselebilirken, çok daha ağır bir enfeksiyonda hiç ateşle karşılaşmayabiliriz ki, bu da tedaviyi geciktiren bir olgudur. Bu açıdan bakıldığında ateşin ebeveynleri harekete geçirmek üzere uyarması açısından aslında faydalı bir mekanizma olduğunu söyleyebiliriz.


Çocuğunuzun ateşlendiğini nasıl anlarsınız?

Bebeğinizin veya çocuğunuzun ateşlendiğini anlamanın en pratik yolu dudaklarınızı onun alnına dayamaktır. Eğer size sıcak geliyorsa çocuğunuzun ateşinin ne kadar yükseldiğini anlamak için çeşitli termometrelerden yararlanabilirsiniz.

Cam termometrelerde bulunan civa vücut ısısı ile beraber yükselirken, dijital termometreler ateşin ne kadar olduğunu küçük bir ekrana yazarak gösterir. Çocuğunuzun ateşini ağızdan, koltuk altından, rektumdan veya kulaktan ölçebilirsiniz.

Hangi yolu seçeceğiniz aslında çocuğunuzun yaşı ile de bağlantılıdır.

Ağızdan ölçme daha çok 4-5 yaşlarındaki çocuklar için uygundur. Cam termometreyi çocuğun dilinin altında 3 dakika tutmak yeterlidir. Dijital termometre ise yine aynı şekilde, ama bip sesi gelene kadar tutulmalıdır.

Koltuk altından ölçme ile en doğru sonuç alınmamakla birlikte küçük çocuklarda bu yöntemi kullanmak kolaylık sağlar.

Rektal ölçme bebek ve küçük çocuklarda en doğru sonucu verir.

Kulak termometreleri 2 yaşından büyük çocuklarda daha doğru sonuç vermektedir.

Bebek ve çocuklarda normal vücut ısısının 36-38 derece olduğu kabul edilir. Eğer rektal ölçümde ateş 38.5 derecenin üzerindeyse, ağız veya koltuk altından yapılan ölçümlerde ise ateş 38 derecenin üzerinde çıkmışsa çocuğun ateşi var demektir. Ancak 1-3 ay arası bebeklerde rektumdan yapılan ölçüm 38 derece çıkmışsa bebeğin ateşi yükselmiştir ve derhal doktorunun aranması gerekir.

Ateş neden yükselir?

Ateşin yükselmesinin nedeni bağışıklık sisteminin harekete geçerek vücuda giren mikroplarla veya enfeksiyon yapan ajanlarla mücadelenin başlamasıdır. Bağışıkllık sistemi mikroplarla mücadele ede ede kuvvetlenir ancak bebeklerde koruyucu önlemlerin büyük çocukalra göre daha hızlı alınması gerekir.


• Yenidoğanın ateşi yükseldiğinde doktorun en kısa zamanda müdahale etmesi gerekir. Zira ateş çok ciddi bir enfeksiyon nedeniyle yükselmiş olabilir.


• 1-3 aylık bir bebekte ateş yükselmesi de en kısa zamanda doktor müdahalesini gerektirir. Bu yaşta ateş genellikle viral bir hastalık nedeniyle yükselir. Özellikle bebek canlılığını yitirmişse veya alıştığınız gibi davranmıyorsa rahatsızlığı ciddi olabilir.


• 3 ay – 1 yaş arası bebeklerde ateş genellikle soğuk algınlığı veya viral bir hastalık nedeniyle yükselir. Bebeklerde ateş ayrıca dişleri çıkarken veya aşı olduktan sonra da yükselebilir.


• 2-6 yaş arası çocuklarda viral hastalıkların yanısıra, boğazlarda iltihaplanma, zatürre veya orta kulak iltihapları da ateş yükselmesine neden olur.


• Okul çağındaki çocuklarda genellikle solunum yollarındaki viral enfeksiyonlar nedeniyle vücut ateşi yükselir. Özellikle yaz aylarında dikkat edilmesi gereken bir nokta da çocuğun ateşinin güneş çarpması nedeniyle de yükselmiş olabilceğidir. Çocuk sıcak bir günde güneşli bir ortamda veya camları kapalı bir arabanın içinde kaldıysa ateşi yükselebilir, ancak tedavi yollarının farklı olması nedeniyle bu ateşin viral enfeksiyona dayalı ateşten ayırd edilmesi çok önemlidir.

Ateş nasıl düşürülmelidir?

Ateşin düşürülmesinin en önemli nedeni çocuğu rahatlatmak ve yeniden yiyip içebilmesini sağlamaktır. Yoksa enfeksiyonlara karşı yapılan savaşın bir parçası olan ateşin tek başına çocuğa bir zararı yoktur.


• 0-3 aylık bir bebeğin ateşi yükseldiğinde doktor müdahale edene kadar en iyi çözüm ona ılık bir banyo yaptırarak veya vücudunu ıslak bir süngerle silerek rahatlatmaktır. Bu yaşta bir bebeğe doktor görmeden hiçbir ilaç verilmemelidir.


• Bebeğin ateşi kesinlikle vücudu alkolle silinerek düşürülmemelidir.


• 3 aydan büyük bebek ve çocuklarda ateşi düşürmek için doktora danışarak asetaminofen veya ibuprofen verilebilir. Her ikisi de vücudun enfeksiyonlarla mücadelesine karışmadan, sadece ateşi düşürmeye yarar. Asetaminofen ve ibuprofenin birarada verilememesine dikkat etmek ve her iki ilacı da çocuğun yaşına göre doğru dozda vermek gerekir.


• Verilen ilacın içeriği kontrol edilmelidir. Bazı soğuk algınlığı ve öksürük ilaçlarında ateş düşürücü maddeler de bulunmaktadır. Böyle durumlarda ayrıca asetaminofen veya ibuprofen verilmemesi gerekir.


• Bebeğe ve çocuğa hiçbir zaman aspirin verilmemelidir. Asetilsalisilik asit çocuklarda Reye sendromunun görülme riskini arttırır. Bu hastalık çocuğun karaciğer ve beynine zarar verir.

İlaca rağmen ateş düşmezse...

İlacı aldıktan 45 dakika sonra ateş hâlâ düşmemişse ya verilen dozda veya kullanılan ölçekte bir yanlışlık vardır, ya da çocuğun vücudu bu ilaca cevap vermiyordur. Bu durumda başka bir ilaç önermesi için doktoru tekrar arayıp durumu bildirmek gerekir.

Ateş sürekli olarak yeniden yükseliyorsa...

Vücut enfeksiyondan tamamen arınana kadar ateşli olma durumu devam edecektir.

Bu durum 2-3 gün sürebilir. Grip vakalarında ateşin 7 gün bile sürdüğü görülür.

Eğer bakteriyel bir enfeksiyon nedeniyle antibiyotik tedavisi yapılıyorsa ateşin 48 saat içinde düşmesi beklenir.

0 yorum:

Avakado Faydaları

Nisan 17, 2017 0 Comments


Günde 1 avakado yemek kolestrol seviyenizi düşürür ve cildinizin yenilenme sürecini destekler. Vücudunuza vitamin C, potasyum ve çeşitli antioksidanların alınmasını sağlar. Folik asit bakımından da oldukça zengindir.




 




0 yorum:

BAHARIN VAZGEÇİLMEZİ ÇAĞLA MEYVESİNİN MUCİZEVİ FAYDALARI

Nisan 17, 2017 0 Comments


BAHARIN VAZGEÇİLMEZİ ÇAĞLA MEYVESİNİN MUCİZEVİ FAYDALARI !


B ve E vitaminleri ile protein, demir, kalsiyum, fosfor ve yüksek oranda yağ içermektedir. Her gün yiyeceğiniz bir avuç çağla, bağışıklık sisteminize güç katar ve birçok tehlikeli kanser türüne karşı vücudunuzda kalkan oluşturur. Antioksidan yönünden de çok zengindir. Çağlanın yararları saymakla bitmez. Sinirleri güçlendirir, göğüs hastalıklarını ve zihin yorgunluğunu giderir. Uykusuzluk, yorgunluk, baş dönmesi gibi belirtilerin azalmasına

yardımcı olur. Böbrek, idrar yolları ve üriner sistemdeki iltihapları iyileştirir. Hamilelerin sütünü artırır ve bebeklerin gelişimine yardımcı olur. Kolestrolü düşürür, kalp krizi riskini

% 50 azaltır. İçinde bulunan Omega 3 yağı, kan pıhtılaşmasını ve damar sertliğini önler; tansiyonu düşürür. Bronşit, boğaz ağrısı, boğaz yanması ve akciğer hastalıklarında faydalıdır.

0 yorum:

Ispanak Şifa Kaynağı

Nisan 15, 2017 0 Comments


0 yorum:

Ayaklarımızdaki Çakra Noktaları

Nisan 15, 2017 0 Comments


0 yorum:

Taze Soğan

Nisan 15, 2017 0 Comments


0 yorum:

Tahin Faydaları

Nisan 15, 2017 0 Comments


0 yorum:

Dere Otu

Nisan 15, 2017 0 Comments


0 yorum:

İNCİRİN FAYDALARI

Nisan 15, 2017 0 Comments


İNCİRİN FAYDALARI


-A, B, C, D, E ve K vitaminlerini içerir.

-Yüksek oranda lif içerir.

-Yapısında demir, fosfor, potasyum gibi maddeleri bulundurur.

-Vücudun yağ dengesini korur.

-Sindirime çok faydalıdır.

-Tok kalmanızı sağlar, sindirimi kolaylaştırır diyet yapan kişilere tavsiye edilir.

-Kan şekerini dengeler böylelikle

kolesterol hastaları için ideal bir gıdadır.

-Şeker hastaları için doktor gözetiminde ideal bir yaş yada kuru meyvedir.

-Kan akışını hızlandırır ve kan üretimini arttırır.

-Damar tıkanıklığı ve kalp krizi riskini düşürür.

-Kabızlık ve basura iyi gelir.

-Kemiklerde oluşabilecek kırık ve çatlakların iyileşme sürecini hızlandırır.

Bu yüzden yaşlıların ve gelişim çağındaki çocukların incir tüketmeleri tavsiye edilir.

-Antioksidandır vücudu kir ve mikroptan arındırır.

-Kanser riskini azaltır.

-Bağışıklık sistemini güçlendirir.

-Hücreleri yeniler.

-Halsisilik ve yorgunluk hissini azaltır.

-Sporculara ve spor yapanlara enerji verimliliği açısından tavsiye edilir.

-Cildi temizler

-Tırnak ve saç üzerinde tamir edici bir etkisi vardır.

-Boğaz ağrısı ve öksürük tedavisinde etkilidir.

-Doğal antidepresandır.

-Ağrı kesici özelliği vardır.

-Solunumu rahatlatır.


-Hiçbir yan etkisi yoktur. Günde 15-20 adet tüketilebilir.

0 yorum:

ARDIÇ YAĞI

Nisan 12, 2017 0 Comments


ARDIÇ YAĞI

Bel, boyun fıtığı, eklem, kas ve kireçlenmeye bağlı gelişen ağrılar üzerinde yardımcı,
Kaşıntı,
Egzama,
Mantar ve sedef hastalıklarında yatıştırıcı,
Ağız kokusuna karşı,
Çarpma, burkulma, ezilme gibi durumlarda yardımcı,
ltihaplı eklem romatizmasında yardımcı ve destekleyici.

KULLANIMI

Ağrılı bölgelere dıştan masaj yaparak uygulanır.
Ağız kokusu için yarım çay bardağı klorsuz suya 5 damla damlatılarak sabah ve akşam gargara yapılır.
DİKKAT: 5 yaş altı çocuklar için önerilmemektedir.
Hamile bayanlar yalnızca dıştan uygulayabilirler.
Emziren bayanlar emzirme döneminin ilk 4 ayında yalnızca dıştan uygulayabilirler

0 yorum:

Kokusuz Siyah (Kara) Fermente Sarımsak

Nisan 12, 2017 0 Comments


Kokusuz Siyah (Kara) Fermente Sarımsak


Türkiye’de yeteri kadar tanınmayan kokusuz fermente siyah sarımsak, bildiğimiz beyaz sarımsağa göre çok daha faydalı.. Güçlü bir antioksidan kaynağı kara siyah sarımsağın faydaları ve nasıl elde edileceğini sizin için bu yazımızda derledik..


Daha çok Asya, Avrupa ülkeleri, Japonya, Amerika ve Avustralya’da yetiştirilen siyah sarımsak beyaz sarımsağa göre daha fazla antioksidan içermesiyle çok faydalı bir türdür. Fermente edilerek elde edilen siyah sarımsak Türkiye’de çok fazla tanınmıyor. Siyah sarımsağın faydaları, nerelerde bulabileceğimiz ve nasıl elde edileceğini bu yazıda sizler için paylaştık.





Siyah Sarımsak Nedir? Kokusuz Sarımsak Nasıl Elde Edilir ve Neden Tercih Edilir?


Siyah sarımsağın oluşumu: Bildiğimiz beyaz sarımsağın 2 ay kadar bir sürede ısıl işlem uygulanarak fermente edilmesiyle siyah sarımsak elde edilir. Bir takım nem ve ısıya maruz bırakılan beyaz sarımsağın dişleri siyaha döner. Fermente edilen sarımsak daha fazla antioksidan madde içermektedir. Beyaz sarımsakla kıyaslandığında daha tatlı ve kokusuz bir sarımsaktır. Bir çok ülkede beyaz sarımsaktan daha fazla tercih edilmesinin sebebi kokusuz ve tatlı olmasıdır.


Siyah Sarımsağın Faydaları ve Özellikleri Nelerdir?


Bağışıklık sistemini güçlendirir.Enfeksiyonları önlemede etkilidir.Beyaz sarımsağa göre 2 kat daha fazla antioksidan içerir.Beyaz sarımsak gibi ağız kokusuna sebep olmaz, lezzetli bir tadı vardır.Hücre yenileyicidir.Damar sertliğine karşı tedavi edicidir. Kalp ve damar sağlığını korur.Alzheimer ve romatoid artrit, kronik hastalıklar ve dolaşım sistemi hastalıklarını önleyici ve tedavi edicidir.Serbest radikallerin vücudumuza ve cildimize vermiş olduğu zararları önler ve ortadan kaldırır.Antiseptik, antioksidan, anti fungal ve anti viral bakımından çok daha zengindir.Kansere karşı beyaz sarımsağa kıyasla çok daha fazla faydalıdır.Kolesterolü düşürmede ki işlevi beyaz sarımsağa göre daha fazladır.Siyah sarımsak virüs ve bakteri kaynaklı enfeksiyonlarda önleyici ve tedavi edicidir.


Siyah ( Kara) Sarımsak Nerede Satılır?


Daha çok Asya ve Kore’ye özgü gıdaların satıldığı yerlerde siyah sarımsağı bulabilirsiniz.


Siyah Sarımsağın Fiyatı Ne Kadar ?


Ülkemizde henüz siyah sarımsak üretimi yapılmamaktadır. Ülkemize siyah sarımsak yurt dışından getiriliyor. Bu sebeple siyah sarımsağın fiyatı da dolar üzerinden belirlenmiştir. Ülkemizde 1 kg siyah sarımsağın fiyatı yaklaşık olarak 60-65 dolardır

0 yorum:

Ceviz Yaprağının Saça Faydaları

Nisan 12, 2017 0 Comments


Ceviz Yaprağı ile hazırlanan çayın saç, cilt ve sağlık bakımından bir çok faydası bulunuyor…


Ceviz yaprağı haziran ayında ceviz ağacında toplanmaya hazır hale gelmektedir. Kış mevsiminde ceviz ağacı yapraklarını dökmektedir. Yapraklar toplandıktan sonra gölge ve serin bir yerde kurumaya bırakılır. Kurutma işlemi bittikten sonra ince bir şekilde kesilerek hava almayacak bir koşulda saklanmalıdır.


Ceviz Yaprağının Başlıca Faydaları


Saç da oluşan bitlenmelere karşı temizleyici etkisi vardır.Saç dökülmelerine karşı oldukça etkilidir.Tonik olarak kullanılmaktadır.Bağırsakta oluşan kurtları ve solucanları döktürücü özelliğe sahiptir.Sindirim problemlerine karşı birebirdir.İştahsızlıklara karşı tavsiye edilmektedir.Sarılık hastalığında ceviz yaprağı çayı tedavi edici etkiye sahiptir.Kan şekerini düşürücü etkisi vardır.Vücuda direnç verir.Deri hastalıklarında ceviz yaprağı çayı tedavi edicidir.Ceviz yaprağının kaynatılması ile elde edilen su egzama, uçuk, raşitik gibi tüm deri hastalıklarında kullanılmaktadır.Favus ve uyuz rahatsızlıklarında ceviz yaprağının kaynatılması ile elde edilen su faydalıdır.Kemik çürümesine ve kemiklerin deforme olmalarına karşı iyileştirici etkiye sahiptir.İltihaplı el ve ayaklara karşı tavsiye edilir.Diş eti hastalıkları ve ağızda iltihaplanma gibi problemlerde gargara yapılarak kullanılır.Kanı durdurucu etkisi vardır.


Ceviz Yaprağı Zararları:


Bir çok faydası olmasına rağmen bazı kişilerde yan etkiler oluşturabilmektedir. Bazı kişilerde mide bulantısı ve kusmaya yol açabilmektedir. Bunun dışında bir zararı yoktur. Yinede uzman kontrolünde tüketmenizi tavsiye ederiz.


Ceviz Yaprağı Çayı Hazırlanışı:


Ceviz yaprağı çayı hazırlamak için 2 yöntem vardır.


Yöntem: 1 tatlı kaşığı ceviz yaprağı 1 su bardağı kaynamış su ile birlikte haşlanır. Ardından 5 dakika boyunca demlendirilir ve süzülerek yudum yudum içilir.Yöntem: 1 tatlı kaşığı ceviz yaprağı 1 su bardağı soğuk suya eklenir. Ardından kaynama derecesine gelene kadar ısıtılır. 2-3 dakika beklettikten sonra süzülerek içmeye hazır hale gelir._

0 yorum:

Ceviz Yaprağının Saça Faydaları

Nisan 12, 2017 0 Comments


Ceviz Yaprağı ile hazırlanan çayın saç, cilt ve sağlık bakımından bir çok faydası bulunuyor…


Ceviz yaprağı haziran ayında ceviz ağacında toplanmaya hazır hale gelmektedir. Kış mevsiminde ceviz ağacı yapraklarını dökmektedir. Yapraklar toplandıktan sonra gölge ve serin bir yerde kurumaya bırakılır. Kurutma işlemi bittikten sonra ince bir şekilde kesilerek hava almayacak bir koşulda saklanmalıdır.


Ceviz Yaprağının Başlıca Faydaları


Saç da oluşan bitlenmelere karşı temizleyici etkisi vardır.Saç dökülmelerine karşı oldukça etkilidir.Tonik olarak kullanılmaktadır.Bağırsakta oluşan kurtları ve solucanları döktürücü özelliğe sahiptir.Sindirim problemlerine karşı birebirdir.İştahsızlıklara karşı tavsiye edilmektedir.Sarılık hastalığında ceviz yaprağı çayı tedavi edici etkiye sahiptir.Kan şekerini düşürücü etkisi vardır.Vücuda direnç verir.Deri hastalıklarında ceviz yaprağı çayı tedavi edicidir.Ceviz yaprağının kaynatılması ile elde edilen su egzama, uçuk, raşitik gibi tüm deri hastalıklarında kullanılmaktadır.Favus ve uyuz rahatsızlıklarında ceviz yaprağının kaynatılması ile elde edilen su faydalıdır.Kemik çürümesine ve kemiklerin deforme olmalarına karşı iyileştirici etkiye sahiptir.İltihaplı el ve ayaklara karşı tavsiye edilir.Diş eti hastalıkları ve ağızda iltihaplanma gibi problemlerde gargara yapılarak kullanılır.Kanı durdurucu etkisi vardır.


Ceviz Yaprağı Zararları:


Bir çok faydası olmasına rağmen bazı kişilerde yan etkiler oluşturabilmektedir. Bazı kişilerde mide bulantısı ve kusmaya yol açabilmektedir. Bunun dışında bir zararı yoktur. Yinede uzman kontrolünde tüketmenizi tavsiye ederiz.


Ceviz Yaprağı Çayı Hazırlanışı:


Ceviz yaprağı çayı hazırlamak için 2 yöntem vardır.


Yöntem: 1 tatlı kaşığı ceviz yaprağı 1 su bardağı kaynamış su ile birlikte haşlanır. Ardından 5 dakika boyunca demlendirilir ve süzülerek yudum yudum içilir.Yöntem: 1 tatlı kaşığı ceviz yaprağı 1 su bardağı soğuk suya eklenir. Ardından kaynama derecesine gelene kadar ısıtılır. 2-3 dakika beklettikten sonra süzülerek içmeye hazır hale gelir._

0 yorum:

Aşırı Terleme Tedavisi

Nisan 12, 2017 0 Comments


Aşırı Terleme Tedavisi


Vücudun tamamında veya belli bölgelerde görülen aşırı terlemeye hiperhidrozis denir. Sebebi açıklanamayan şekline primer hiperhidrozis; diyabet, hipertiroidi veya bazı ilaçların kullanımına bağlı meydana gelen şekline ise sekonder hiperhidrozis denir. Sekonder hiperhidrozisin tedavisi neden olan etkenin mümkünse ortadan kaldırılmasıdır. Primer hiperhidroziste ise çok farklı tedavi yöntemleri uygulanmaktadır. Bu yazıda hiperhidrozis ile, primer ve bölgesel olan tipi kastedilmektedir.


Vücudun ısı dengesinin düzenlenmesi için olan normal terlemedir, bundan fazla ise aşırı terleme olarak adlandırılır. Terlemeye aşırı diyebilmek için belli kriterler olmadığından, kişinin günlük yaşamında sorun oluşturacak düzeyde olması asıl kriter olarak kabul edilmiştir.


Hiperhidrozis, sıklık sırasına göre; koltukaltı, ayak tabanı, el ayası, kasık, yüz, saçlı deri, göğüs ortası ve sırtta görülür. Çoğu hastada birden fazla bölgede aşırı terleme şikayeti vardır.


Hiperhidrozisin yarattığı ek sorunlar da olabilir. Fazla terleyen bölgelerde mikrobik veya mantarlara bağlı enfeksiyonlar, adale krampları, dermatitler ve diğer deri hastalıkları, anksiyete ve başka psikolojik sorunlar olabilir. En önemli sorunlar genellikle hastaların sosyal aktivitelerine olan etki nedeniyle ortaya çıkar. Bunlar, bulundukları bölgelere göre farklı sorunlara neden olurlar.


Koltukaltı bölgesi:


• Giysilerde ıslaklık ve ter izleri nedeniyle günde birkaç kez değiştirme gereği duyulması.

• Sürekli ıslaklığın neden olduğu deri harabiyeti nedeniyle dermatit ve enfeksiyon gelişimi


El ayası:


• Ellerdeki ıslaklık nedeniyle el sıkışmaktan kaçınma

• Terin kağıtlarda ve giysilerde iz bırakması

• Elde kalemin rahat tutulamaması nedeniyle yazının bozulması

• Eldeki ıslaklık nedeni ile akıllı telefonlar gibi hassas aletleri kullanmada zorluk

• Dermatit gelişim riski


Ayak tabanı:


• Ayak kokusu

• Ayakkabı ve terliklerin çabuk eskimesi

• Dermatitler ve mantar enfeksiyonları gelişim riski.

Diğer daha nadir görülen bölgelerde de bölgeye özel farklı sorunlar görülür.


TEDAVİ


Aşırı terlemesi olan kişilerde ter bezlerinin sayısı diğer insanlara göre daha fazla değildir, yalnızca aktiviteleri daha fazladır. Bunun nedeni de sinirsel uyarının artmasıdır. Bu sinirler, kontrolümÜz dışında olan bir sistem tarafından yönetilir. Bu nedenle, en geçerli tedavi, bu uyarıyı gerçekleştiren sinirlerin etkinliğini azaltmaktır. Bunun için botulinum toksin (Botox, Dysport) enjeksiyonları yapılır.

Botulinum toksini enjekte edildiğinde, ter bezlerini uyaran sinirlerin işlevi engellenir. Bu sinirler ter bezlerini uyaran kimyasal aracıyı üretemez hale gelirler. Bunun sonucunda da ter üretimi durur. Bu etki altı ay kadar sürer. Daha sonra, ter bezleri normal çalışmaya başlar.

0 yorum:

ROMATİZMA TEDAVİSİ İÇİN ŞİFALI BİTKİLER

Nisan 12, 2017 0 Comments


Günlük hayatta kas ve eklem ağrıları zaman zaman herkeste kendini gösterir. Rüzgarlı havalarda dışarıda kalmak, bedeni zorlayıcı bir harekette bulunmak, yamuk şekilde uyumak gibi nedenlerle kaslar ve eklemler ağrıyabilir. Kas ve eklemlerin düzenli olarak ağrı yapması, kişiyi rahatsız etmesi genel olarak romatizma adı ile adlandırılır.




Kas romatizması, eklem romatizması, gut hastalığı, artrit, romatoid artrit ve ateşli romatizma gibi birçok çeşidi vardır. Bu rahatsızlık kişilerin hareket yeteneğini kısıtlar, kol, bacak, boyun ve gövdenin rahat hareket etmesine engel olur. Yaşın ilerlemesi ile birlikte ise görülme durumu artar. Kimi zaman eklemlerde şişme bile meydana gelebilir. Bu rahatsızlık zamanla diğer organları da etkilemeye başlar.




 ROMATİZMA BİTKİSEL TEDAVİSİ NASIL YAPILIR?




Kasları ve eklemleri rahat hareket ettirememek, günlük hayatta da bazı kısıtlamalara sebep olur. Yürümek, koşmak hatta zaman zaman yemek yeme hareketi bile sınırlanabilir. Bu durumda kişi tüm bu aktiviteleri için yardım almak zorunda kalır. Fakat bazı şifalı bitkiler sayesinde romatizma hastalığına karşı çözüm bulmak mümkündür. Kimi bitkiler ile eklemleri ve kasları dışarıdan ovmak mümkünse de kimi bitkilerin de çayını içmek romatizmaya karşı fayda sağlar. Ayrıca belli bitkileri düzenli olarak tüketmek de vücuttaki mineral ve vitamin eksikliklerinin giderilmesine yardım eder. Bunun sonucunda da bu bitkiler ağrıların dindirilmesi için faydalıdır.




  1. Lavanta yağı, eklemler için harika bir yağdır. Lavanta yağı ile eklemler ve kaslar dışarıdan masaj yapmak suretiyle ovulur. Çok bastırılmadan ovmak gerekir. Lavanta yağı ile uygulanan masaj, eklem ve kas ağrılarını dindirebilir.


  2. Biberiye yağı da bu rahatsızlığa iyi gelen yağlar arasındadır. Biberiye yağı ile masaj yapar vaziyette eklem ve kaslar ovulmalıdır.


  3. Kuşburnu çayı içmek de bu tür ağrıların dindirilmesine fayda sağlar. Günde bir fincan kuşburnu çayı içerek eklem ağrılarınızın hafiflemesine yardım edebilirsiniz.


  4. Limon da ağrıların geçirilmesi için etkili bir bitkidir. Ağrı dindirilmesine karşı kullanılabilir.


  5. Gut, artrit ve romatizma için diğer bir yararlı bitki ise salatalıktır. Bu hastalıklara karşı düzenli olarak salatalık tüketebilirsiniz. Salatalıkla ağrılarınız bir parça olsun dinecektir.


  6. Karpuzun faydaları da romatizmaya iyi gelen meyveler arasında yer alır. Düzenli olarak tüketilmesi gut ve artrit gibi rahatsızlıklara karşı fayda sağlar.


  7. Kırmızı elma yada yeşil elma tüketmek de ağrıların geçirilmesine karşı faydalıdır.


  8. Lahana da bu rahatsızlığa karşı kullanılabilecek sebzelerden biridir. Lahana yaprakları ayrılarak kaynatılır ve lapa haline getirilir. Soğuduktan sonra ağrıyan eklem ve kasların üzerine konur. Yarım saat kadar bekletilir. Daha sonra lapa alınır.


  9. Kekik yağı ile yapılan masajlar da eklem ve kas ağrılarına büyük fayda sağlar. Bir miktar kekik yağı ile ağrıyan eklem ve kaslarınızı ovun. Ayrıca banyo suyuna bir miktar kekik yada kekik yağı da ekleyebilir ve bu su ile banyo yapabilirsiniz.


  10. Ağrıyan bölgeler menekşe yağı ile de ovulabilir. Menekşe yağı ile yapılan masaj ağrının azalmasına yardım edecektir.


  11. Mercanköşk bitkisinin çayını hazırlayıp içmek de ağrıların dindirilmesi için fayda sağlar. Bir miktar mercanköşk yeterli suya eklenerek kaynatılır ve ılındıktan sonra içilir.


  12. Defne çayı da mercanköşk ile hazırlanarak içilebilir. Defne çayının romatizma ağrılarını dindirici etkisi vardır.


  13. Zeytinyağı hemen hemen herkesin evinde vardır. İşte bu şifalı zeytinyağı ile kas ve eklemlerinizi ovabilir ve ağrılardan kısa sürede kurtulabilirsiniz.


  14. Hindistan cevizi yağı da eklem ağrılarını giderici etkiye sahiptir. Ağrıyan bölgeler Hindistan cevizi yağı ile ovulabilir.


  15. Ardıç da ağrıların dindirilmesine yardım eder. 


İşte birçok şifalı bitkinin yardımı ile bu rahatsızlığı yenmek mümkündür. Tabii çok şiddetli ağrılar varsa mutlaka doktora gitmelisiniz. Ek olarak bu bitkilerden de yararlanabilirsiniz. Ayrıca sağlıklı ve düzenli beslenmeye, kendinizi yormamaya dikkat edin. Hamile bayanlar bu bitkileri kullanmadan önce mutlaka doktorlarına danışmalıdır. Çünkü belirtilen bitkilerin bazılarının kullanımı durumunda düşük tehlikesi ortaya çıkabilir. 

0 yorum:

UNUTKANLIK İÇİN BİTKİSEL TEDAVİ

Nisan 12, 2017 0 Comments


Kimi zaman eşyalarımızı bir yerlere koyarız. Bir süre sonra eşyayı kullanmak isteriz, fakat bulamayız. Sanki yer yarıldı da içine girdi diye düşünürüz. Unutkanlık, bazı şeyleri hatırlayamamak zaman zaman herkesi zor durumda bırakır. Yaşın ilerlemesi ile birlikte bu durumun görülmesi sıklaşabilir. Yaşlandıkça kişilerde unutma, hatırlayamama oluşur. Ayrıca gençlerde de bu durum görülebilir. Genç yaşta bu durumun görülmesinin başlıca nedeni stres olabilir. Stres, gerginlik, sürekli bir şeyler düşünmek bir süre sonra unutkanlığa neden olur. Beyindeki düşüncelerin yoğun olması, günlük hayatta sık karşılaşılan şeylerin unutulmasına davetiye çıkarır. Tabii unutkanlığı engellemenin bazı yolları vardır. Çeşitli şifalı bitkiler, bulmaca çözmek unutkanlığa iyi gelen başlıca yöntemler arasındadır.




UNUTKANLIK İÇİN TEDAVİ YÖNTEMLERİ




Günlük hayatta konsantre kaybı, bazı şeyleri hatırlayamamak birçok kişinin başına gelen olaylardır. Bir süre sonra bu durumlar geçer ve kişiler eskisi gibi olur. Fakat bazı şeyleri hatırlayamama durumunun ilerlemesi ile zamanla alzheimer rahatsızlığı görülebilir. Bu durumun görülmemesi için, hafızayı güçlü tutmakta, çeşitli şifalı bitkilerden yararlanmakta fayda vardır.




  1. Zihin yorgunluğu, unutkanlık ve alzheimer tedavisi için çok eski yıllardan beri kullanılan başlıca bitki biberiye bitkisidir. Biberiye, zayıflamadan tutun da unutkanlığa kadar birçok tedavi amacıyla kullanılır. Antik çağlarda Yunanlılar ve Romalılar biberiye çiçeklerini su içinde kaynatır ve kaynayan suyun buharını teneffüs ederlermiş.


  2. Adaçayı da zihin yorgunluğunu gideren bitkiler arasındadır. Kurutulmuş adaçayı yapraklarından hazırlanan şifalı çay düzenli olarak tüketilirse hafızayı güçlendirir.


  3. Ceviz de birçok kişi tarafından bilinen ve beyne şifalı, unutmayı engelleyen bitkilerden biridir. Cevizin kabuğunun içindeki yenen kısmının şekil olarak beyni andırması da ilginç bir tesadüftür. Unutkanlığı önlemek için her gün 2-3 adet ceviz tüketmenizde yarar var.


  4. Badem de ceviz gibi bu rahatsızlığa karşı faydalı bitkiler arasındadır. Badem beynin canlılığını korur, zihni rahatlatır.


  5. Her gün düzenli olarak elma tüketmenizde de yarar vardır. Elmada bulunan B vitamini, fosfor gibi maddeler hafızayı güçlendirir.


  6. Soğan ve sarımsak da kan dolaşımını güçlendirerek unutkanlığı önlemeye yardım eder.


  7. Balık da yüksek fosfor içeriği nedeniyle zihni rahatlatır, beyni güçlendirir. Düzenli olarak balık tüketmek hafıza kaybını önler.


  8. Üzüm, portakal ve incir gibi fosfor içeriği yüksek meyveler de hafızayı güçlendirir. Hafızası zayıf olan kişiler fosfor içeriği yüksek olan yiyeceklerden tüketmelidir.


  9. Kimyon tohumları da hafızayı güçlendiren bitkiler arasındadır. Bir çay kaşığı kimyon tohumu iki çay kaşığı bal ile karıştırılarak her sabah tüketilirse hafızayı güçlendirici etki yapar.


  10. Yine bir çay kaşığı balın içine yarım çay kaşığı karabiber atın. Sabah akşam bu karışımı yeyin. Karabiber ve bal ile de hafızanızı güçlendirmeniz mümkündür. Bu şekilde unutkanlık giderilebilir.


  11. Fındık da düzenli olarak yenilirse unutkanlığı giderir.


  12. Yumurta sarısı da fosfor açısından zengin olduğu için haftada 2-3 kez tüketmek gerekir.


  13. Süt ve peynir, yoğurt yada ayran gibi süt ürünleri tüketmek özellikle hafızayı güçlendirmek açısından oldukça yararlıdır. Beyin sağlığı için bolca süt ve süt ürünleri tüketin.


  14. Kuru üzüm de fındık, ceviz gibi yiyecekler ile birlikte tüketilebilir. Kuru üzüm hafızayı kuvvetlendirmeye yardım eder.


Tüm bu şifalı yiyeceklerin yanında, düzenli uyku ve dinlenmek de rahatlamayı sağlar. Rahatlamak da hafızanın rahatlamasına ve güçlenmesine yardım eder. Ayrıca unutkanlıkdöneminde meditasyon yapılarak da rahatlama sağlanabilir. Ayrıca düzenli spor da iyi gelecektir. Bulmaca çözmek de unutkanlığa karşı alınan bir önlem gibidir. Bulmaca çözen kişiler de alzheimer gibi hastalıklara daha az yakalanıldığı ortaya çıkmıştır.

0 yorum: